Kampüsten Uzakta #9 - Sevcan Tiftik değerlendiriyor
“Yarattığımız güvenli alanlarda olmamın verdiği moral de akademik hayatımın bir parçası”
Kahramanmaraş depremlerinden etkilenenlerin barınma sorununa çözüm olarak getirilen yurtların boşaltılması ve uzaktan eğitim uygulamasına geçilmesini öğrenciler ve akademisyenlerle değerlendirmeye devam ediyoruz. Bu kez ÜniKuir’in Akademik Çalışmalar Programlar Koordinatörü ve doktora adayı (MSGSÜ- Genel Sosyoloji ve Metodoloji) Sevcan Tiftik ile beraberiz. Bir yandan Beykoz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders veren Tiftik, Türkiye’deki eğitim sistemini “pandemiden bu yana, dev bir açık ve uzaktan eğitim fakültesi” olarak tanımlıyor. Tiftik, eğitime erişimde dezavantajlı olarak öğrencilerin konu uzaktan eğitim olduğunda diğer akranlarıyla eşitlenmediğini hatırlatarak söze başlıyor:
“Teknolojinin sağladığı imkanlarla uzakları yakın edeceğine ikna olmuş karar vericilerin teknolojik aletlere, internete, barınmaya veya özel alana erişimi olmayan öğrencileri gözden çıkarışına hepimiz şahidiz. 2020’den bu yana uzaktan eğitimin üniversite bileşenleri üzerindeki etkilerinin farkında olmayan ya da bunları dikkate almayan yetkililer ne deneyimleri ne uzman görüşlerini ne de bu konuda yapılan çalışmaları göz önünde bulundurdu.
Eşit imkan ve haklara erişimi olmayanların eğitim-öğretimden mahrum bırakılmasıyla birlikte evlere kapanma sürecinden itibaren; aileler tarafından uygulanan baskı, şiddet ve aile ile çatışmalar öğrencilerin psikososyal durumunu fazlasıyla etkiledi. Öğrenciler ailelerinden ayrı, bireysel, bağımsız bir yaşam sürmenin ve kampüste olmanın getirdiği özgürlükten ve üniversitelerin sağladığı türlü imkanlardan faydalanamadılar. Bu imkanlar bazen bir yurt odası, bazen yemekhane, bazen kütüphane, bazen bilgisayar laboratuvarı, bazen mediko, bazen CTS birimi gibi temel ihtiyaçlardan oluşuyor. Aynı zamanda üniversite bileşenleri arasında özellikle öğrencilerin sosyopolitik ihtiyaçlarını karşılayabilmesinin yolu kampüslerden ve üniversitelerin bulunduğu yerleşim alanlarından geçiyor. Nitekim üniversiteler çeşitli deneyimlerden farklı farklı kişilerle karşılaşma alanları, sosyalleşme, birlikte öğrenme ve çalışma, örgütlenme, dayanışma, eğlenme gibi ihtiyaç ve arayışlarımızı da karşılayabileceğimiz mecra.
Tiftik, deprem sonrasında alınan uzaktan eğitim kararının pandemi koşulları gibi bir zorunluluğa dayanmadığının altını çiziyor:
“Üniversiteler, öğrencilerin bağımsız bireyler olarak hayata atılmalarını sağlayan kurumlar. Kendilerini ve becerilerini, yetkinliklerini inşa ettikleri yerler. Tüm bunları uzaktan eğitimle sürdürebilmenin imkanı yok. Uzaktan ancak bir şeyler öğretilebiliyor, kaldı ki o bile her araca erişimin sağlandığı durumda bile sürdürülebilir değil. Eğitimin kapsadığı tüm boyutları, ihtiyaçları senkron/sanal atmosfer karşılayamaz. Hele ki tüm bunları artık pandemi dönemi içerisinde değil 6 Şubat depremleri üzerine konuşuyoruz. Yan yana olmanın, bir arada olmanın, dayanışmanın, yalnız kalmamanın, sosyalleşmenin, birlikte yas tutmanın ve iyileşmenin, öfkeyi birlikte açığa çıkarmanın, umudu yaymanın yolu yüz yüze eğitimden, kampüslere kavuşmaktan, akranlarla bir arada olmaktan geçiyor.
Kampüsleri boşaltmanın arkasındaki siyasi ve ekonomik etmenlere değinen Tiftik, sadece uzaktan eğitimle gelen sorunlara değil üniversite öğrencilerin ve üniversitelerin içinde bulunduğu koşullara dair uzun soluklu çözümlere ihtiyaç olduğunu anlatıyor:
“Daha az maliyetle çarkını döndürebileceğini gören kurumlar, uzaktan eğitim ve öğretimde ısrarcı. Öğrencisiz ve hocasız bir kampüs ve üniversite, minimum personel sayısıyla çalışılan binalardan ibaret bir kurumsal yapı demek. Atmosferi yaratmak ve sürdürebilmek ise tüm üniversite bileşenlerini bir araya getirmekle mümkün. Son yıllarda bir araya gelmekten ne yazık ki pandeminin etkisiyle değil toplum üzerinde yaratılan baskı ve korku ikliminden ötürü geri duruluyor. Kampüs demek bir aradalık, yan yana gelmek, dirsek teması, birbirimizi dinlemek, güvenli yaşam, öğrenme alanı demek. Üniversite ise özgürce konuşmak, yazmak, tartışmak ve araştırma yapmak demek.
Üniversite yönetimleri her bir bileşeninin sorumluluğunun üzerinde olduğunu hatırlamalı. Çünkü kampüste çalışıyoruz, kampüste yaşıyoruz, kampüste kalıyoruz, kampüste öğreniyoruz, kampüste yemek yiyoruz, kampüste sağlığa erişiyoruz… Kampüslerimizden de yaşam alanlarımızdan da yurtlarımızdan da vazgeçmiyoruz.
Dahası üniversite yönetimlerinin depremin etkilerinden kolayca sıyrılamayacağımızı, kampüsleri öğrencisiz hocasız bırakmanın, yurtlardan öğrencileri çıkarmanın hem depremzedeler hem de öğrenciler için kısa süreli ve geçici “çözümlerin” birer çözüm değil daha fazla sorun çıkardığını görmeleri gerekiyor. Yüksek öğretim kurumu üniversitelerin; öğretimin telefondan ya da tabletten derslerde var gözükmekten ibaret olmadığının, ZOOM çevrimiçi uygulamasında Power Point sunumlarıyla slaytları ilerletmek anlamına gelmediğinin anlaşılması gerekiyor. Sadece bunlar da değil; 6-8 kişilik odalarda konaklamanın da çalışmayla, sağlıksız yemeklerle, baskı, tehdit, soruşturma, işten çıkarmalarla, burs kesintileriyle, güvencesiz çalışma koşulları ve dahasıyla uzun uzun tartışmamız ve çözümler için birlikte uğraşmamız gerekiyor. Ama en başta yaralarımızı saracaksak, birlikte olmalıyız. Bunun önünde hiçbir kurumun durmaması gerekiyor.
Depremin etkisiyle baş etmenin ve hayatta kalmayı sürdürebilmenin yolları için kurum yetkililerinin; akademisyenlere, uzmanlara ve araştırmalara kulak vermesi gerekiyor. İhtiyaç kolilerini öğrenci ve ailelerine teslim ettikten sonra üniversiteler ne yapacak? Uzun vade için bunun planlanması gerekiyor.
Uzaktan eğitim kararının LGBTİ+ öğrencileri karşı karşıya bıraktıklarından da bahseden Tiftik, öğrencilere bu süreçte sağlanması gereken psikososyal destekte üniversitelerin sorumluluğuna vurgu yapıyor:
"Pandemi sürecindeki araştırmalarda LGBTİ+’ların aile evlerine, güvenli olmayan alanlara dönmesiyle bu alanlarda bulunmasıyla birlikte ev içi şiddet, baskı, zorbalık, cinsel şiddet gibi pek çok şiddet ve saldırı vakasının yaşandığını ve önceki süreçteki verilerde pandemiyle birlikte büyük artış yaşandığını biliyoruz.
Şimdi deprem bölgesinde ise LGBTİ+’lar bölgeye ulaştırılan desteklerden faydalanamıyor, ortak kullanım ve barınma alanlarından uzaklaştırılıyor. LGBTİ+’lar su, yemek, tuvalet, kıyafet ve çadır ihtiyaçlarını temin etmeye çalışırken şiddete ve ayrımcılığa maruz bırakılıyor. Afet şartlarında insanlar çadır, yiyecek, su ve tuvalet bulamazken LGBTİ+’lara nefret yöneltiliyor.
Bu şartlar dışında, olağan hayat akışı LGBTİ+ olmayanlarda bambaşka ilerlerken LGBTİ+’larda güvende olma, hayatta kalma, barınma, çalışma, eğitim-öğretim ve sosyalleşme gibi meseleler çok daha kompleks, karmaşık ve zorlu bir mücadele ile ilerliyor. Düşünsenize enflasyonla baş etme çabalarımız da toplumsal cinsiyet kimliklerimizden ve cinsel yönelimlerimizden bağımsız değil. Haliyle içinde bulunduğumuz durumda LGBTİ+ öğrencilerin kampüssüz, yurtsuz bırakılması ve yüz yüze eğitimin olmadığı bir şehirde, aile evinde yaşamak zorunda bırakılması LGBTİ+’ları yapayalnız bırakmak anlamına geliyor. Özneler dostlarından, güvenli alanlarından, dayanışma alanlarından, sosyalleşme ve örgütlenme mecralarından; sevdikleri, güvendikleri, derdini paylaşabildikleri, birlikte çözüm, söz üretebildikleri alanlardan ve alanı alan yapan tüm bileşenlerden mahrum durumda.
Üniversitelerin, öğrencileri kampüslerine kavuşturmakla birlikte derhal öğrenciler için psikososyal destek mekanizmalarının kapasitelerini arttırmaları, güçlendirmeleri gerekiyor. CTS ve eşitlik birimlerinin, kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmaları merkezlerinin afet sonrası süreçteki çalışmalar için dışarıda bırakılmaması gerekiyor. Aynı şekilde kapasitesinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir kılınması gereken kurumsal yapıların da içinde olması gerekiyor."
Tiftik’e göre sivil topluma ve akademisyenlere bu süreçte düşen görevler şöyle:
“Eğitim ve öğretim üzerine çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları ve savunuculuk yapan inisiyatifler, sendikalar, siyasi partiler; uzaktan eğitim kararından dönülmesi, Nisan ayında yüz yüze eğitimin başlaması ve öğrencilerin yurtlarına yerleştirilmesi ve kampüslerine dönmeleri için daha çok ses çıkarmalı ve karar vericiler üzerinde baskı yaratmalılar. Ayrıca akademisyenler depremzede öğrenci ve ailelerinin yalnız bırakmamalı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkını kullanan öğrencilerinin, arkadaşlarının yanlarında olmalılar.”
“Kampüsten Uzakta” lubunyalar ne yaşıyor?
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.