Bu kez iki haftalık gündem ile karşınızdayız; ancak değişen pek bir şey yok: DEM Parti, LGBTİ+ haklarını savunurken; AKP ve MHP nefret üretiyor.
HEDEP kısaltması Yargıtay tarafından kabul edilmeyen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin ismi değişse de LGBTİ+’lara yönelik hak temelli siyaseti değişmiyor. Yeni kısaltmasıyla DEM Parti’den milletvekilleri Meclis çatısı altında, İstanbul Sözleşmesinin LGBTİ+ karşıtı nefret üretmek için alet edilmesini, LGBTİ+’lara yönelik dijital şiddeti, “yerli ve milli” ismi verilen dışlayıcı siyaseti ve RTÜK’ün ayrımcı kararlarını eleştirdi.
Buna karşın, iktidar cephesi de nefret üretmekte “tutarlı olmaya” etti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve MHP’den dört milletvekili LGBTİ+’lardan ailenin altını oyan bir tehdit gibi bahsetmeye devam etti.
DEM Parti dışında bu hafta Meclis'te LGBTİ+'ların maruz kaldığı şiddetten ya da erişemediği haklardan bahseden olmadı.
7 Aralık, Dijital Mecralar Komisyonu
Meclis komisyonu toplantısında konuşan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk Özen, hakkında farklı bir gerçeklik yaratılmak istenen İstanbul Sözleşmesi meselesine değindi ve "Keşke öyle olsaydı" dedi:
“Bu kadar cezasızlık içinde İstanbul Sözleşmesi’nde istismar edilen neydi? 30 sayfalık metinde -okuma alışkanlığımız o kadar yok ki- bir tek yerde, bir tek kelimeyle cinsel yönelim çerçevesinde ayrımcılık yapılmayacağı söylenir. Hiçbir yerinde başka türlü… (geçmiyor). Keşke geçseydi.”
8 Aralık, Basın Toplantısı
İktidarın kadına yönelik politikalarının hakları koruma bağlamında hükmünün olmadığını ifade eden DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, kadınlar gibi LGBTİ+’ları koruyan herhangi mekanizma üretilemediğini aksine devletin korumakla yükümlü olduğu LGBTİ+ vatandaşlarını hedef gösterdiğini vurguladı.
“Değerli basın emekçileri, savaş politikalarını sermaye ve patriyakanın çıkarları ile iç içe yürüten iktidarın tahammül edemediği bir de kadınlar, feministler ve LGBTİ+’lar var. Bizim kadınlar olarak sokaklarda erkek şiddetine isyan ettiğimiz 25 Kasım’da Cumhurbaşkanlığı tarafından bir genelge yayınlandı. Söz konusu genelgenin içeriğine, satır aralarına, arka planına baktığımızda bu genelge kağıt üstünde kalacak bir metin olmaktan öteye gidemiyor. Niçin kağıt üstünde diyoruz? Çünkü iktidar; kadın-erkek eşit olamaz demeye devam ettikçe, kadınların yüzyıllardır mücadele ederek elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmaya devam ettikçe, patriyarkaya karşı mücadele yürüten kadınlara ve LGBTİ+’lara gazla, gözaltı ile, polis şiddetiyle karşılık verdikçe, erkek şiddetini değil boşanmaları engellemeye çalıştıkça, kadınların iki kuruşluk nafakasını ellerinden almaya çalıştıkça, kadını yalnızca aile kavramı altından tanımladıkça yayımlanan bin tane genelgenin dahi bir hükmü yok!
Yine Cumhurbaşkanlığının 25 Kasım’daki genelgesinde kadına yönelik dijital şiddetle mücadeleye atıfta bulunuluyor. Kadınlar ve LGBTİ+’lar eğitimleri, yaşları, etnik kökenleri, politik görüşleri, cinsel yönelimleri, cinsiyet kimlikleri veya ilişki durumları nedeniyle çeşitli dijital şiddet saldırılarına maruz bırakılıyor. Dijital ortamlarda trolleme, sözlü taciz, cinsel içerikli şantaj, mahrem görüntülerin rıza dışı paylaşımı, fotoğrafların manipülasyonu, siber takip, veri ve bilgi ifşası, cinsel şiddet tehdidi, nefret söylemi gibi farklı şekillerde şiddetin hedefi haline getiriliyor.
Yaşanılan dijital şiddet biçimleri, şiddete maruz bırakılanların üzerindeki çok ağır etkilerine rağmen önemsiz bir olay gibi algılanıyor. Vakaların çoğunda şiddet çevrimiçi olarak başlıyor; ancak sonrasında fiziksel tehdit ve saldırılara dönüşerek kadınlar ve LGBTİ+’lar için güvensizlik hissine yol açıyor. KAOS GL Derneği’nin Ekim ayında yayınladığı ‘LGBTİ+’lara Dijital Şiddet Araştırması’ her on LGBTİ+ bireyden dokuzunun sistematik olarak dijital şiddete maruz bırakıldığını ortaya koyuyor.
Dijital şiddet ve LGBTİ+’ları hedef alan nefret kampanyaları sanal ortamda kalmıyor; fiziksel şiddete ve LGBTİ+’lara yargı şiddetine dönüşüyor. Bir anda başlayan hedef gösterme ve nefret kampanyaları, bir bakıyorsunuz çok hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor. Dijital şiddet kontrol edilmediği takdirde fiziksel, toplumsal, psikolojik ve ekonomik birçok sorunu beraberinde getiriyor. Bizzat iktidar yandaşı troller her gün kadınları ve LGBTİ+’ları hedef gösterirken, Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nin dijital mücadeleden bahsedilmesinin inandırıcılığı olabilir mi?
Kadınlara ‘hayatta yapabileceğin tek şey evlenmek, kocana itaat etmek, çocuk doğurmak, çalışacaksan da ucuz ve esnek çalışmak, ev işlerini yapmak’ diyen bu anlayışına cevabımızı daha iki hafta önce, 25 Kasım’da sokaklarda verdik. ‘İktidarın Aile politikalarına karşı makbul kadınlar olmayacağız demeye, LGBTİ+fobiye izin vermeyeceğiz demeye geldik.’ diyerek sokaklardaydık.”
8 Aralık, Basın Toplantısı
DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, 10 Aralık İnsan Hakları Günü gündemli basın açıklamasında, ötekileştirilmeye çalışılan LGBTİ+’ların uğradığı ayrımcılığa dikkat çekti:
“LGBT hakları konusunda da çok ağır hak ihlalleri var. LGBTİ+ bireyler bu konuda son derece önemli sıkıntılar yaşıyorlar. Yerli ve milli falan denilerek bu kişiler yoğun bir şekilde dışlanıyor.”
11 Aralık, Genel Kurul
Kasım’ın son günlerinde grup toplantısında LGBTİ+’lardan “sapkın ve sapık” diye bahseden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yardımcısı Cevdet Yılmaz’a göre de LGBTİ+’lar “zararlı akım”:
“Zengin kültürümüze ve değerlerimize sahip çıkarak aile kurumumuzu daha da sağlamlaştıracak, zararlı akımlara karşı nesillerimizi koruyacağız.”
14 Aralık, Genel Kurul
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk Özen, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) LGBTİ+ karşıtı nefretin propaganda aracı olarak kullanılmasına karşı RTÜK’ün bağlı bulunduğu Kültür ve Turizm Bakanlığını harekete geçmeye çağırdı:
“Bunun yanında, belki kısıtlı süre içinde atlanmaması gereken bir konu da kadınların korkunç yöntemlerle katledildiği, yüksekten düşerek ölmek gibi şüpheli kadın ölümlerinin ve intiharların hızla arttığı, onlarca trans cinayetinin işlendiği bir ülkede, LGBTİ+’ların yaşam alanlarının daraldığı, dışlandıkları bir ülkede RTÜK bu konularda ayrımcılık karşıtı, ırkçı, nefret karşıtı hiçbir faaliyeti teşvik etmemiştir ki bu da yine hem yayın ilkeleri hem görevleri kapsamında yasada tanımlanmıştır, yapılması gereken işlerden biridir.
RTÜK, trans cinayetleri, kadın cinayetleri konusunda ya da şiddetin önlenmesi konusunda hiçbir şey yapmazken LGBTİ+ karşıtı, nefret yürüyüşlerinin duyurularını kamu spotu olarak yayınlamayı teşvik eden bir tutum içinde olmuştur.RTÜK bir kamu kuruluşudur, meşru faaliyet alanının mütemadiyen dışına çıkması suç teşkil etmektedir. Bir kez daha soruyorum: Bu kapsamda, bu kuruluşla ilişkilendirilmiş Bakanlık olarak ne yapmak istiyorsunuz; RTÜK meşru faaliyet alanına çekilemeyecek midir?”
16 Aralık, Genel Kurul
DEM Parti İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu gündeminde, cezasızlık ve şiddete teşvik siyasetinin önünü açtığı hak ihlalleri vardı:
“Polisin görev sırasındaki vatandaşlara karşı bütün davranışlarını tüzük, yasalar ve yönetmelikler belirlemektedir. Ne var ki coğrafyamızda bu tüzükler ve yasalar, yönetmelikler siyasal ve ideolojik şekillenme üzerine yapılmaktadır. Yani polisin ve jandarmanın kişilere yönelik uygulaması, ulusal, inançsal ve cinsel kimliğine göre âdeta mutat bir davranış biçimi hâline gelmiştir. Özellikle sol, sosyalist, devrimci, yurtsever kitle örgütlerinden biriyseniz, işçi sınıfı ve sendikalar adına açıklama yapıyorsanız mutlaka önünüzde polis ya da jandarma barikatıyla karşılaşırsınız. Onun belindeki silah, elindeki cop, plastik kelepçe, çantasındaki gaz, gözaltı aracı, polis merkezlerindeki nezarethane hücreleri âdeta birer işkence aracı hâline gelmektedir…
Uzman Çavuş Musa Orhan Kürdistan'da İpek Er’e tecavüz etti, kamuoyu oluşması sonucunda tutuklandı ve sonra serbest bırakıldı. Bir tecavüzcü bir Kürt kadınına tecavüz ettiği için yargılanmadı, bu yüzden de bu yargılamanın yapılmasını istiyoruz. Eğer siz her gün Kürtlere, sosyalistlere ve partimize “terörist” derseniz tabii, gösteri ve yürüyüşlerde polis karşımıza barikat kurar; tabii ki Konya’da gelir Dedeoğlu ailemiz ırkçı bir şekilde katledilir. Eğer siz her gün LGBTİ+’ları düşman ilan ederseniz sokaktaki sivil faşistlerin ve tabii, gösteri ve yürüyüşlerde polisin hedefi hâline getirirsiniz. İşte, bu çark böyle işliyor, bu düzeniniz böyle işliyor.”
17 Aralık, Genel Kurul
Bakanlık bütçelerinin görüşüldüğü oturumda söz alan MHP’li dört milletvekili de LGBTİ+ demeden LGBTİ+’ları hedef gösterdi.
Isparta Milletvekili Hasan Basri Sönmez:
“Millî ve manevi değerlerimizle, sağlıklı nesillerin devamını ve aile kurumunu tehdit eden yönelimleri özendirecek tüm faaliyetlere karşı mücadele edilecek ve bu alanda toplumsal bilinçlenme güçlendirilecektir.
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak:
“Değerli milletvekilleri, dijital çağda çocukların ekran başından uzaklaştırılması çok da mümkün değildir. Gençlerimizin ve çocuklarımızın neredeyse büyük bir çoğunluğu çevrim içi oyunlar oynamakta, TikTok, Instagram, YouTube gibi herhangi bir sosyal medya uygulaması kullanmaktadırlar; bu uygulamaları kullanırken yaşlarına ve gelişim düzeylerine uygun olmayan ve şiddet içeren içeriklere maruz kalmaktadırlar. Demokrasi ve insan hakları adı altında toplumu zehirleyen, millî iradeyi lekeleyen, sapkın fikirleri aşılayan, örflerimize âdetlerimize ve millî töremize saldıran bir güruh, başta sosyal medyada, sanat sepet tayfada ve günlük hayatımızda yer bulmaktadır.”
Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy:
“Değerli milletvekilleri, Türkiye Yüzyılında ailenin her türlü zararlı eğilimden korunması, kadınların hak ettiği üstün kıymeti görmesi, hayatın tüm alanlarındaki fırsat ve imkânlardan eşit biçimde yararlanmaları ve şiddet ve ayrımcılıktan uzak şekilde yaşamaları; gençlerin güçlü yaşam becerilerine, eğitim ve istihdam imkânlarına sahip olarak yetişmeleri, iktisadi ve sosyal hayata aktif olarak katılımlarının sağlanması, geleceğimizin teminatı çocuklarımızın hayata eşit ve sağlıklı koşullarda başlayabilmeleri, nitelikli eğitim ve sağlıklı beslenme imkânlarına erişebilmeleri için en uygun ortamın sağlanması adına On İkinci Kalkınma Planı’nda yer alan nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum hedefini olumlu buluyor ve destekliyoruz.”
Çankırı Milletvekili Pelin Yılık:
“Aile, ülkelerde ve dünyada meydana gelen değişim ve dönüşümlerin etki ve sonuçlarının en belirgin olarak izlendiği toplumsal kurumların başında gelmektedir. Türk toplumunun temel taşı olan aile, ekonomik ve sosyal gelişmelerin yol açtığı olumsuz gelişmelere karşı korunmalıdır. Modernleşme, kentleşme ve küreselleşme süreçlerinin ortaya çıkardığı geniş aileden çekirdek aileye dönüşüm, göç, boşanmalardaki artış gibi yapısal sorunlarla karşı karşıya kalan aile kurumu güçlendirilmeli, aile bireyleri arasındaki bağlılığı ve aile bütünlüğünü koruyucu politikalar geliştirilmelidir. Aileyi ve sosyal fonksiyonlarını zayıflatıcı unsurlar ortadan kaldırılmalıdır. Aile yapısının her türlü zararlı eğilimden korunması, sağlıklı nesillerin yetişmesi, sürdürülebilir kalkınmanın istikrarlı bir şekilde devamının temini için aile kurumunu güçlendirmek önem arz etmektedir.”
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.