“Dosyada LGBTİ'ler ve vatandaşlar deniyor. Sayın hakim, kimlik tespiti yapıp dinlediğiniz bu kişiler vatandaş değil mi?”
2022 yılında Ankara’da gerçekleştirilen Onur Yürüyüşüne katıldığı için polisin ve İslamcı çetelerin şiddetine maruz kalan, üstüne anayasal hakkını kullandığı için yargılanan 42 kişinin davasında bugün (15 Kasım) dördüncü duruşma görüldü. Son duruşma ile birlikte yargılanan aktivistler savunmalarını tamamlamış oldu; ayrıca tanıklar ve sanık avukatlarının beyanları dinlendi. Bir sonraki duruşma 31 Ocak’ta.
Yürüyüşte gözaltına alınan 42 kişi, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu ihlal ettikleri gerekçesiyle Ankara 52. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.
Ankara Adliyesi Sıhhiye Merkez Bina'da saat 14.00’te başlayan duruşmayı LGBTİ+ dernekleri ve aktivistlerinin yanı sıra, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi ve İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi takip etti.
Önceki duruşmadan notlar
Savunmalarını vermeyen iki aktivistin "Anayasal hakkımı kullandım, başka ekleyeceğim bir şey yok” beyanlarının ardından yürüyüş günü haber takibi yapan iki gazeteci Aslı Alpar’ın ve Emel Vural’ın tanıklıklarına geçildi.
Yürüyüş günü görevini yapmak için erkenden eylemin başlangıç noktasına gittiğini aktaran Alpar, yolda polisin bir kişiyi kıyafetleri dolayısıyla eylemci olarak değerlendirip gözaltına aldığını hatırlattı. Kuğulu Park’a vardığında parkta aktivistlerin olmadığını ancak 200 kadar polisin parkı işgal ettiğini aktardı: “Çocuklarını oynatan ailelere 'Buradan kalkın, burası karışacak' gibi şeyler söylediklerini duydum."
Yürüyüş saati yaklaştığında eylemcilerin sesini duyduğunu yöne doğru yöneldiğini belirten Alpar, bir grubun LGBTİ+ olduklarını düşündükleri kişilere saldırdıklarını, küfrettiklerini, “Ülkemde ibne istemiyorum” dediklerini duyduğu belirtti.
"Bir grup insan, Kennedy Caddesi’ne doğru yürüyordu. Ben de onlarla beraber Kennedy'e yöneldim. Burası çok kötüydü, işkenceye şahit oldum. 20 kişilik bir grubun, polis halka şeklinde etrafını sarmıştı. Görüntü almamıza izin vermiyorlardı, basın kartımızı göstermemize rağmen bizi devamlı itiyorlardı. O sırada caddedeyse trafik yoğun akıştaydı.
Polisin ablukaya aldığı kişilerin çemberden çıkmasına izin vermediğini ifade eden Alpar, polisin eylemcilere ve gazetecilere sürekli küfür ettiğini aktardı: "Sürekli sikmek üzere laf söylüyorlardı. Bir de aşağılayıcı amaçla söylenen 'toplar', 'ibneler' gibi laflar...."
Biber gazından ve ablukadan kurtulmak için geri çekildiğini anlatan Alpar, o sırada polisin kendisini yaraladığını fark ettiğini aktardı:
“Yoldan geçen birisi bana bacağın kanıyor dedi, o sırada fark ettim: 10 tane dikiş atıldı, raporum mevcut.
Polisin ablukaya aldığı grubun tam karşısında ise daha önce parkta da gördüğüm kişilerin de dahil olduğu bir grup, din temelli hakaretler ederek bağırıyorlardı. Onları engellemeye çalışan bir kolluk yoktu."
Fotoğraf: Aslı Alpar / Kaos GL
Polislerin ablukaya aldıkları gruptaki insanları yere yatırıp ters kelepçe taktığını, bazılarının üzerine ayaklarıyla bastıklarını gördüğünü belirten Alpar, bir polisin eylemciye “Seni böyle yatırmayı çok sevdim” dediğini aktardı.
Avukatların arbedenin detaylarını sorması üzerine Alpar, şiddetin tek kaynağının polisler olduğunu hatırlattı:
“4 kişi yan yana slogan atıyor mesela; polis gelip ablukaya alıyor, sonra ters kelepçe yapıyor, darp ediyor, asla bir anons söz konusu değildi. Eylemcilerin polislere karşı küfür, tehdit etmesi veya şiddet uygulaması yoktu. Asla asla mümkün değil. Fiziksel olarak da mümkün değil: Daracık yerde ters kelepçelilerdi. Asla."
Haber takibi yapmak için alanda bulunan bir diğer gazeteci Emel Vural, polis şiddeti sebebiyle hastanelik olduğu günün detaylarını şöyle aktardı:
Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı
“Kennedy Caddesi'nden gürültüler duyduk, gördüğüm manzara şuydu: Hiçbir şey başlamamıştı; ancak polis arkadaşların sadece kıyafet ve ellerindeki bayraklardan eylemci olduğunu düşündüklerini abluka altına aldı.
Gazetecilerin görüntü alması engellendi. Ben, görüntü almakta ısrarcı oldum çünkü bu benim görevim. Gencecik çocukların ters kelepçeyle yere yatırılmış olduğunu ve yüzlerine biber gazı sıkıldığını gördüm.
Alana doğru çekim yapmak için biraz daha yaklaştığımda polisler beni itti. Doğrudan yüzüme biber gazı sıkıldı, 45 dakika kadar nefes almakta sorun yaşadım. Hastanelik oldum. Gözaltı çemberine almışlardı ama başlarına bela almamak için beni dışarı attılar. Yoksa ben de burada tanık olarak değil, sanık olarak bulunabilirdim.
Polis yolu trafiğe kapatmıştı, ambulans gelmedi. Alandaki gazeteci arkadaşım yardımcı oldu, ancak öyle hastaneye gidebildim."
Tanıkların aktarımlarının ardından sıra sanık avukatlarının beyanlarına geldi. Söze, 5 Temmuz 2022’deki yürüyüşü engellemek için yapılan nefret çağrılarını hatırlatmakla başlayan Av. İlayda Doğa Karaman, dava dosyasında sadece LGBTİ+’ların yürüyüşe davet çağrılarının bulunduğunu, İslamcı grupların ve Yeniden Refah Partisinin nefret saikiyle gerçekleştirdiği engelleme çağrılarının yer almadığını vurguladı:
“Bu gruplar dini temelli talepleriyle, yürüyüşleri iktidarın göz yumması ve teşvikiyle yapabiliyor. O gün Hacı Bayram-ı Velî Cami önündeki nefret eylemi, polisin müdahalesi bir kenara; aksine polis korumasında gerçekleşti.”
Polisin küçük gruplara ayırarak çevrelediği eylemcileri darp ederek gözaltına aldığını hatırlatan Karaman, işkencenin burada bitmediğini, hastanaye giderken ve muayene sırasında LGBTİ+’lara yönelik şiddetin devam ettiğini aktardı. Karaman ayrıca, ifadeleri sırasında eylemcilerin avukatlardan destek almasının engellediğini anlattı.
Bir diğer sanık avukatı Nergiz Görnaz ise iddianamenin şekil ve içerik olarak hukuki bir metin olmaktan uzak olduğunu; polis fezlekesinin kopyala yapıştır yapılıp üzerine iddianame yazılarak oluşturulduğunu söyledi:
"İddianame 'LGBT yapılanmasına müzahir' diye başlıyor. Yapılanma nedir? LGBTİ+'lar bir örgüt müdür? Kanun dışı mıdır? Neden böyle yazılmış. İslamcı saldırganlar için ise 'karşıt görüşlü olduğu tahmin edilen kişiler' deniyor."
Görnaz'ın bıraktığı yerden mahkemeye savunma sunan avukat Abdullah Arslanbaş, LGBTİ+’nın ne demek ve LGBTİ+’ların kimler olduğunu anlattı:
“LGBTİ+ var oluş hastalık değildir, yaşam tarzı değildir, yapılanma değildir. Peki Onur yürüyüşleri neden yapılıyor? Çünkü LGBTİ+'lar eşit haklar istiyorlar.
Hem bu dosyada hem başka fezlekelerde LGBT'ler ve vatandaşlar deniyor. Sayın hakim, kimlik tespiti yapıp dinlediğiniz bu kişiler vatandaş değil miydi?
Sevmek sevilmek, istediği şekilde yaşamak, elele tutuşmak, barınmak, yaşamak gibi en temel insani hakları için mücadele ediyor LGBTİ+'lar.
Son celseden bu yana, 7 Ağustos'ta bir trans kadın öldürüldü; 29 Ağustos'ta Bursa'da translara yangın tüpüyle saldırıldı; 9 Kasım'da bir trans kadın katledildi.
LGBTİ+'lar neye karşı yürüyor? Yargı tacizine, KYK'nın burs-kredi kesmelerine... Yabancı arkadaşlar geri gönderme merkezlerinde tutuluyor, buna karşı. Cezasızlık politikası var, LGBTİ+'lara karşı işlenen suçlardarda haksız tahrik indirimleri veriliyor. Buna karşı yürüyorlar. Bir transın kimliğinin devlet tarafından tanınması için 3 ayrı dava açması lazım.
‘Velev ki ibneyiz velev ki dönmeyiz / ne yalnızız ne yanlış / nefrete inat yaşasın hayat' denmiş sloganlarda. Bu sloganları yargılamak da bu aklın ürünü işte..."
Arslanbaş, LGBTİ+'ların maruz kaldığı hak ihlallerini gösteren sivil toplum örgütlerinin raporlarını mahkemeye sundu.
Davayı, toplantı özgürlüğünün engellenmesine yönelik ihlale hapsetmek istemediklerini söyleyen avukat Barış Barışık, zaten toplum tarafından şiddetin en ağır türlerine maruz kalan gruplardan biri olan LGBTİ+'ların, onur yürüyüşleriyle yeniden fiziksel ve psikolojik şiddete uğradığını hatırlattı:
“Sadece var oldukları için öldürülen LGBTİ+'lar var (...) O yüzden burada sadece 42 kişinin davasını değil, büyük bir nefret kampanyasının bir parçası olarak LGBTİ+'ların yargılandığını görüyoruz. Bu dava siyasidir çünkü iktidarın kuracağı tüm cümleler iddianamede var!
Tüm bu politikalardan azade göremeyiz bu davayı. Bu davada sadece müvekkillerimiz değil, tüm Türkiye'deki LGBTİ+'lar yargılanmaktadır! Sayın mahkemenizin de böyle görmesini isteriz."
Duruşmanın sonuna gelindiğinde, sanık avukatlarından beyan vermeyenler; müvekkillerinin ve meslektaşlarının savunmalarına katıldıklarını söyledi ve müvekkillerinin beraatını talep etti. Savcı mütalaasından sonra beyanda bulunacaklarını açıkladılar.
Yürüyüş günü gerçekleşen polis şiddetini göstermek için görüntü izletmek isteyen avukatlara karşı hakim, "Görüntüleri bilirkişiye yollayacağım. Ben meslek hayatım boyunca hep izledim; ama şimdi ses falan da yok, yarın da nöbetçiyim hazırlanmam lazım" cevabını verdi.
Ankara Onur Yürüyüşü Davasının dördüncü duruşması sanık avukatlarının beyanları ile tamamlandı. Dava, 31 Ocak tarihine ertelendi.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.