Serinin son konuğu Cem’le, akademinin onu dışarıya itme çabasına rağmen "artık böyle bir şey var” diyebildiği için mutluluk duyduğu tezini konuştuk.
Bi+ Görünürlük Haftası'nda bu kez akademiyi konuşuyoruz. Konuklarımız, akademide biseksüel+ öznelerin deneyimlerini sahaya inerek çalışan araştırmacılar. Onlarla tezlerinde bi+ özneleri seçme nedenlerini, sahada görmeyi umduklarını, karşılarına çıkanları, sahadan ayrılırken akıllarında yer edinenleri, araştırmacı-akademi ilişkisindeki kesişimleri/dönüşümleri, tezlerinden bizim payımıza düşenleri yani kısaca “akademide bi+ çalışmayı” söyleştik.
“Akademide Bi+ Çalışmak” serisinin son konuğu Cem Önder, kendini ve toplumu anlamaya çalışan, toplumun etkilerini anlayıp onları üzerinden atmaya çalışan, kendi tabiriyle “toplumsal deneyimlerle kafasını bozmuş” biri. Eğitimcilik ve yaşam koçluğu yapan Cem kendini aktivist olarak tanımlıyor. Aynı zamanda müzisyen ve yazar.
Tez danışmanın da teşvikiyle çalışma alanını belirleyen Cem’in tezi “Biseksüelliğin ve Erkekliğin Kesişiminde: Türkiye’deki Biseksüellerin Deneyimleri” başlığını taşıyor. Çalışması akademideki yaygın pratiğin aksine sadece natrans erkekleri değil non-binary ve trans özneleri de kapsıyor. Temel motivasyonunun kendi deneyimini anlamak olduğunu ifade eden Cem, bu süreci “iyi ki de yapmışım” diye hatırlıyor: “Çok zordu ama şimdi mutluyum.”
“Ben bu tezi kendim için özellikle bi+’lar için yazdım”
Akademide cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çalışmak nasıl bir şeydi?
Ben akademide çok sorun yaşadım. Aktivizm ve akademi ikiliğinde sanki aktivizmin şikayetçi olduğu çok şey olsa da aktivizm, akademiye daha açık bir yer. Akademi ise aktivizmin dilini anlamıyor, hatta reddediyor, aktivizmin söylemini yetersiz ve değersiz buluyor. Bu anlamda akademide çok zorlandım. Bana atfedilen olumlu bir yer vardı akademide ama bu bence konumun “egzotikliğinden” geliyordu. Çok egzotik ve farklı bir konu olarak görüldüğü için çalışmamla ilgilenilse de anlatmaya başladığımda aktivist dilinden konuşuyor oluyordum, bahsettiklerim akademiden uzak ve yetersiz görülüyordu. Garip ve zor bir şeydi, sonrasında depresif bir şey oldu. Bununla epey mücadele etmem gerekti. Danışmanım “monoseksizm” kavramını aktivizmden devşirdiğimi düşünmüştü. Aldığım derslerde bi+’ların olmadığını gördüm. Ben vardım, tartışmaya çalışıyordum ama bi+’lar o kadar düşünülmemişti ki hocalar nasıl entegre edeceğini bilemedi, ben de çok çıkıntı gibi hissetmiştim. Tez için görüşmecilere ulaşamıyordum. Hocam “o zaman eşcinsellere ulaş, biseksüeller hakkında ne düşündüklerini sor” demişti, böyle bir ihtimal beni çok öfkelendirmişti. Ben biseksüelleri dinlemek, onların hikayelerini öne çıkarmak istiyordum.
Eğer özne olduğunu paylaşmak istersen, bi+ deneyimin/kimliğin bu akademik çalışma ile nasıl kesişti, nasıl etkiledi birbirini? Sence bu ilişkide dönüşen taraflar kimler? Her ikiniz mi, yoksa üstün gelen bir taraf var mı ya da biriniz diğerine mi uyum sağladı?
Bu çok güzel ve karmaşık bir soru. Az önce bahsettiğim her şey tezimi yazma sürecinde bana zorluk çıkardı. Kendimi bu alanda var etmeye çalışırken akademi bana sürekli senin dilin akademi dili değil dediği için kendimi de konumu da yetersiz hissettim. Tezim sayesinde aktivizmle de bağım güçlendi. Bir de kendinle ilgili bir şey yazdığında onun da büyük bir sorumluluğu var. Bu süreçte pek çok acıyla tezimde kendi deneyimlerimin olmaması gerektiğini öğrendim. Bu süreçte ben de çok dönüştüm, tezim de dönüşmüş oldu. Akademi dönüştü mü bilmiyorum, hocalarım memnunlardı tezimden. Onların da akıllarında bir şey kırılmıştır diye umuyorum. Ama ben bu tezi hem kendim için hem de LGBTİ+lar, özellikle bi+’lar için yazdım. Dolayısıyla akademide bir şey dönüştürüp dönüştürmediğinden ziyade, İngilizce bilen bir özne tezimi okuduğunda o deneyimlerde hikayelerde ne görecek bununla ilgilendim. En sonunda da bütün yıpranmışlığa rağmen konumdan vazgeçmediğim, tezime son noktayı koyabildiğim için “bunu yaptın Cem, sana teşekkür ediyorum, bak şimdi böyle bir şey var” diyebildim.
“Yaşadığımız deneyimler birbirinin farklı tezahürleri”
Bu tezden nasıl ayrıldın? Aklında ne vardı, ne gördün, ne değişti?
Görüşme yaptığım 15 kişinin hikayelerini dinledikçe, yazdığım şeylerin değerini gördükçe kendime güvenim geldi. Başta bu deneyimleri görünür kılmak için yola çıkmıştım, o zorluk anlarında bunu hatırladım. Hayata, kimliğime, toplumsallığa dair çok şey öğretti bu tez. Yaşadığımız deneyimlerin ne kadar köklü ve diğer yapılarla ne kadar birleştiğini; bunların hepsinin aynı yerden çıktığını ve aynı düzeni korumak için var olduğunu ama farklı tezahürleri olduğunu görmüş oldum. Monoseksizm diye tartışırken, oradaki sorunun aynı zamanda ne kadar da cisseksizimle, heteroseksizmle ilişkili olduğunu; aslında cisheteropatriyarkanın devamı için hepsinin ne kadar da kilit fonksiyonları olduğunu gördüm. Bu tezle bunları ifşa etmek oraya çomak somak bana iyi hissettirdi.
Tezinde kimlik inşası, açılma, cinsel ve romantik ilişkiler bağlamlarında biseksüelliği incelemişsin. Çalışman kapsamında, bi+’lar bu üç alan içinde en çok nerelerde silinmeyle ve ayrımcılıkla karşılaşıyorlar ya da monoseksizm ile en az karşılaştıkları alan diye bir alandan bahsetmek mümkün mü?
Aslında üçü çok iç içe geçmiş şeyler, yazma sürecinde bile ayrıştırmak zordu. Ama tematik olarak bulduğum şey şu: O kimliğin toplumca makbul/meşru görülmüyor. Her şeyin makbul olduğu/olmadığı düzlemler var. Hayatımızda sağlıklı mutlu bir şekilde ilerlemek istiyorsak kimi yerlerde kimliğimizi silmemiz bekleniyor. Kendi kimliğini ne kadar görünür kılacaksın, o kimliği/beyanı verecek misin, bunun getirdiği potansiyel sorunlar ne gibi pek çok şey. Görünmezliği çok konuşuyoruz ama özneler olarak kendimizi görünmezleşmeye zorlandığımız, kendimizi görünmezleştirdiğimiz yerler var ama bunun sebebi çok köklü süreçlerden geliyor. Dolayısıyla asla öznelerde bulmuyorum bunun kaynağını. Biseksüellik görünmez, o görünmez olduğu için özneler de görünmezliğe zorlanıyor, böyle olduğu için özneler de deneyimlerini görünmez kılıyor. Bu kısır döngü gibi bir şey.
“Biz nasıl LGBTİ+’lar tarafından böyle bir tahakküm altında olabiliriz?”
Tez sürecinde yaptığın görüşmelerden aklında kalan bi+ artıların silinmesine ya da görünürlüğüne ilişkin paylaşmak istediğin bir şey var mı? Monoseksisizmle kesişen başka bir ayrımcılık, yapısal bir sorun gördün mü?
Bir görüşmecim nonbinary bir bi+ aktivistti ve bir partide bi+ kadın ile yakınlaşmış. Çevrelerinde LGBTİ+’lar var ve üzerinde monoseksist beklentiler hissediyor ki o an yaşadıkları çekimi sonlandırmış. Görüşmecimin atanmış cinsiyetinden ötürü onun kadınlarla olmasını değil de kuirliğini görünür kılması için diğer cinsiyetlerle olması bekleniyordu. Toplumun onları kadın-erkek ilişkisi olarak göreceği, onlara atanan heteroseksüellik ve bunun LGBTİ+ camiasındaki tabusu, o kişilerin hem bu arzularının peşinde koşmalarını engellemiş hem kendilerini kötü hissetmişler hem de o mekanda var olamamışlar. Bu nasıl bir tahakküm! Bu tahakküme biz toplumun her yerinde maruz kalıyoruz. Bu hikâyede onu sindiremedim. Biz nasıl LGBTİ+’lar tarafından da böyle bir tahakküm altında olabiliriz! Monoseksizmin bizim topluluğumuz içinde de nerelere kadar uzandığını ifşa eden bir şey bu. Çok basit bir şey bile bu kadar çetrefilli bir korku hikayesine dönebiliyor. Bu görüşmecim bundan o kadar çok etkilenmiş ki kendi bi+ deneyimini yıllarca hep arka plana atmak zorunda hissetmiş ya da ilişkilerinde bifobi yaşadığında bunları görmemiş. Çünkü LGBTİ+ çevreler ona şakalar yoluyla ya da başka şekillerde bu deneyimlerinin önemli olmadığını öğretmiş. Bu çok basit görünüyor ama bizim fiziksel ve duygusal güvenliğimize varacak kadar etkileri var. Biz artık bunları yaşamayalım.
cemmonder@gmail.com
Cem Önder’in yüksek lisans tezine buradan erişebilirsiniz.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.