Kapatmakla Bitmeyiz dosyası, Hacettepe’nin resmi statüsü elinden alınan LGBTİ+ topluluğuyla dayanışmanın yollarını soruşturarak son buluyor.
On yıldır, kampüs başta olmak üzere Ankara genelinde örgütlenmenin yollarını arayan; pandemi gibi zorluklarla karşılaştığında dayanışmayı çevrimiçi sürdüren bir topluluğun “yeteri kadar” etkinlik yapmadığı gerekçesiyle kapatılmasına hep birlikte şahit olduk.
Hacettepe Üniversitesi Kuir Araştırmaları Topluluğu’nun (Queer Deer) kapatılmasının üzerinden üç ay geçti. Topluluk, üniversitenin kararının iptali için dava açtı ve ÜniKuir adına topluluğa hukuki danışmanlık veren Duygu’nun da söylediği gibi “hukukun kırıntısı dahi varsa” olumlu sonuç bekleniyor. Çünkü üniversite, daha bir ay önce değiştirdiği bir yönergeyi geriye doğru işleterek topluluğu kapattığı için her şeye rağmen umut var.
Queer Deer hukuki mücadelesini sürdürürken bir yandan maruz kaldığı hak ihlalini görünür kılmaya bir yandan da topluluk olarak mevcudiyetini devam ettirmeye çalışıyor. 14-28 Mayıs Seçimlerinin sonucu olsa gerek, hukuksuz karara karşı kamuoyu desteği almakta sorun yaşıyorlar.
İşte, üçüncü bölümü ile bugün son bulacak Kapatmakla Bitmeyiz dosyası da bu sessizliği kırmaya yönelik ufak da olsa bir teşebbüs. Dosyanın ilk bölümüne, “İktidar, okulunuzda on yıllık öğrenci kulübünü kapattı! Aloo!" diye bir sitemle başlamıştık. Aynı yazıda, kapatılma kararını yargıya taşıyan Queer Deer’ın yürüttüğü hukuki mücadeleyi ve üniversiteli LGBTİ+ aktivizminin mevcut koşullarını ÜniKuir’den Duygu ve Serhat ile ele aldık. İkinci bölümde, topluluğun eski başkanlarından Doğuş ile biraz eskilere gittik; topluluğun kazanımlar ve üniversite yönetimine karşı mücadele tarihinde gezinerek bugün için umut aradık.
Şimdiyse topluluğun başkanı Melis’le Beytepe Kampüsünde buluşacak; önce topluluğun başına gelenleri, sonra dayanışmanın yollarını, onun hissettiklerini söze katarak konuşacağız.
Beytepe’ye giden otobüsten inip Melis’le buluştuktan sonra bir dakika bile geçmedi ki kapatılma kararından konuşmaya başlamıştık bile.
Melis’in rehberliğinde, Queer Deer’ın mücadelesinin kampüste bıraktığı izleri takip ederek gerçekleştirdiğimiz, iki saati aşan sohbetimiz sırasında Melis’in bildiği her detayı anlatma isteği kapatılma kararının gerekçesini düşününce çok anlaşılırdı aslında. Aktif olmadığı bahane edilerek kapatılan bir topluluğun kampüsün her köşesine sinmiş, kimi fiziksel kanıtlara kimi dün gibi hatırlanan hafızadaki anılara dayanan varlığını “gözümüze sokmak” istemesinden daha doğal ne olabilirdi ki?
Melis, topluluğun eski başkanlarından Doğuş ile daha bir gün önce Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (HUKSAM) etkinliğine katıldığı için “son dedikoduları” aktarmaya buradan başladı. Etkinlikte söz alıp 2013’ten beri var olan bir topluluğun aktif olmadığı bahanesiyle kapatıldığını hatırlatan Melis, salondaki Hacettepe bileşenlerine “Haberiniz yok mu? Herkese mail attık, neden dönüş yapmadınız?” diye sormuş. HUKSAM’daki akademisyenler yaşananlardan haberdar olmadıklarını ifade etmiş. Bu yüzden, birazdan okuyacağınız röportajda Melis’in kapatılma karını görünür kılmaya yönelik çağrısı daha da önem kazanıyor belki de.
Melis, Hacettepe Üniversitesi rektör yardımcılarından birinin de konuşmacılar arasında olduğunu; konuşmasının ardından etkinlikten hemen ayrıldığını ve soru cevap kısmına katılmadığının da altını çiziyor: “Beni gördüğünden eminim”. Üniversitenin lubunyaları fişlediğine birkaç ay önce kendi gözlerimle tanık olduğum için Melis’in aktardıklarına şaşırmıyorum bile.
Melis, topluluğun başına gelenlere dair sözlerinin ardından; emekli olduğu için topluluğun danışmanlığı bırakmak zorunda olan Aylin Görgün Baran’ın söz aldığını ve topluluğun kapatılmasının siyasi bir karar olduğunu vurguladığını not düşüyor. Aylin Hoca, hem dava sürecinde hem de kampüsteki mücadelesinde Queer Deer ile dayanışmaya hazır olduğunu ifade etmiş.
"Dayanışma meselesi" tam da asıl söze gireceğimiz yer olduğu için artık sözü tamamıyla Melis’e bırakıyorum.
Kapatmakla Bitmeyiz dosyanın oluşturulmasının asıl nedeninden konuşarak başlayalım istiyorum. Topluluğun resmi statüsünün elinden alınmasının hemen ardından konu gündem oldu olmasına ama sonra mesele unutulup gitti. Başta Hacettepe bileşenleri olmak üzere, bu süreçte kamusal alanlarda bir destek ya da gündemleştirme çabası, gözümüzden kaçan bizim bilmediğimiz herhangi bir şey oldu mu?
Kapatıldığımızı duyanlar az çok bir dayanışma gösterdi. Örneğin, bir basın açıklaması yazan olmadı ama duyurularımızı Instagram hikayelerinde paylaştılar. Fakat bunun dışında bize destek veren olmadı. En çok destek gösteren her zamanki gibi Kadın Çalışmaları Topluluğu (HÜKÇAT) oldu. Toplumsal Araştırmalar Topluluğunun desteğini gördük, benzer şekilde Münazara Topluluğundan arkadaşlardan da. Yarın bir gün şöyle bir şey yapıyoruz diye gitsek, muhtemelen bizle yan yana dururlar.
Hocalar peki?
Topluluk kapatıldığında geçmişten bugüne dayanıştığımız bütün hocalara mail attık. Hiçbirinden dönüş gelmedi, ufacık bir tepki olmadı. Beni çok şaşırttılar. Politik bilinci çok yüksek hocalar var bu okulda. Daha geçen sene, Arya Zencefil’in katılacağı Trans Amerika etkinliği sansüre maruz kaldığında buna çok öfkelenen, dekanla tartışmaya giden hocalarım vardı benim. Kapatıldığımızın haberini verdiğimde ise ne bir “Geçmiş olsun” maili ne koridorda, derste görünce en azından “Nasılsın?” diye soran oldu. Okulda genel olarak, başımıza ne gelse “Evet yaa, Hacettepe Üniversitesi bunu yapar zaten” gibi bir tepki var. Bu süreçte, dersine gittiğim çok sevdiğim bir tek hocam haberi duyduğuna çok üzüldüğünü, desteğe ihtiyacım olduğuna haberleşebileceğimizi söyledi.
Ama herkesin bilebileceği, kamusal alanda bir destekten yine bahsetmiyoruz değil mi?
Hayır, hiç. Hiçbir şey yok.
Bir de dava açtınız, üniversitenin kararının durdurulması için. Bu gelişmeyi de göz önünde bulundurursak, nasıl bir desteğe ihtiyacınız var? Ya da umudu kestin mi mesela kişisel olarak?
Umudu kesmedim ama o da inadımdan. “Siz nasıl oluyor da bize destek vermiyorsunuz?” gibi bir inat. Dersinde toplumsal cinsiyetten ya da kuir araştırmalardan bahsettiği için bir akademisyenin başına bugün bir şey gelse, ilk önce biz arkasında dururduk ve sonuna kadar yapardık bunu. Nasıl oluyorlar da sessiz kalıyorlar?
Onun dışında hem üniversitedeki diğer topluluklardan hem de Türkiye’deki diğer LGBTİ+ öğrenci topluluklarından destek bekliyoruz ki eminim bir çalışma yapmak istesek uzakta da olsak destek olmak isteyenler vardır. Ankara’daki drag queenler bizimle dayanışıyorlar, bir parti olduğunda “Size özel kontenjan açtık, gelin kapatılmanızı da konuşalım” diyorlar; orada bir dayanışma var.
Derneklerden, sadece LGBTİ+ derneklerinden de değil insan hakları üzerine çalışan tüm derneklerden hepsinden destek bekliyoruz. Çünkü bu çok politik bir karar sadece Hacettepe’nin verdiği bir karar değil. 2023 seçimleri sonucunda verilmiş bir karar bu. O yüzden aslında çok büyütülmesi, konuşulması gerekiyor.
Ama anlayamadığım genel bir sessizlik var.
Seçime mi bağlıyorsun bu sessizliğin tümünü?
Biraz seçime bağlıyorum. “LGBTİ+ oluşumları kapatacağız” diye dolaşan bir söylem var, galiba bizimle başlattılar.
Diyelim ki kararın gerekçesi olarak gösterilen neden gerçek olsaydı, yani bu sene etkin bir topluluk olmasaydınız... Bu durumda dahi koşulların ne olduğunu hatırlayalım: Pandemideki uzaktan eğitimden sonra bu yıl 6 Şubat depremleri sebebiyle yeniden kampüsten uzaklaştı öğrenciler. Hacettepe’de de hibrit eğitime geçildi. Hem Hacettepe öğrencisi olarak hem de topluluğun başkanı olarak nasıl bir süreçten geçtiğinizi aktarır mısın?
Pandemide en aktif topluluklardan biriydik aslında biz. Her hafta çevrimiçi etkinlikler aldık. Hatta bir etkinliğimiz 4-5 saat sürmüştü. O dönem çevrimiçi etkinlik aldığımız için kimse de gelip “Siz etkinlik yapıyorsunuz ama çevrimiçi yapılan etkinlikler sayılmıyor, bu yüzden de resmi topluluk statünüz düştü” gibi bir şey demedi. Yönetmelikte, çevrimiçi bile olsa bunun onayı alınmalıdır diyor ama hiçbir topluluk bu çevrimiçi etkinlikler için yönetimden imza almadı buna eminim. Aynı şekilde, kampüs dışında bir etkinlik almak istediğimizde izin alma mecburiyetimiz yoktu. Hacettepe Üniversitesinin Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’nın bizi sosyal medyada takip ettiğini biliyoruz, o zaman etkinliklerimizi görmelerine rağmen kimse bize “İzin almanız gerekiyor” demedi. O zaman topluluğu kapatma gerekçesi olmayan şey, 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra kapatma gerekçesi ilan edildi.
Deprem sonrasında elbette sessiz sakin kaldığımız bir dönem oldu çünkü arkadaşlarımız deprem bölgesindeydi. Kaybettiğimiz, güvenliğinden endişe ettiğimiz insanlar oldu. Bu süreçte hiçbir şey olmamış gibi Zoom’dan etkinlik mi alacaktık? Tüm bu uzaktan eğitim meselesi başlamadan önce de yüz yüze etkinlik almayan bir sürü resmi topluluk var? Hala resmi statüdeler, hala etkinlik almıyorlar.
Topluluk olarak neye ihtiyacınız olduğu konusuna geri dönersek…
Gerçekten her türlü görünürlüğe ihtiyacımız var aslında. Twitter’da, Instagram’da bir topluluğun adını kendi isimlerinin yanına yazması bile çok kıymetli. Çünkü insanlar bilmiyor, kapatıldığımızı daha çok kişiye duyurmamız gerekiyor.
Mesela biz BÜLGBTİA+ (Boğaziçi Üniversitesi’nin LGBTİ+ topluluğu) kapatıldığında sürekli basın açıklaması yayınlıyorduk. Bizim için de bunun yapılmasını istiyoruz, yani böyle ya da başka bir yolla ama gündemde tutun olabildiğince. Türkiye gündemi çok yoğun ve biz hem öğrenciler hem LGBTİ+’lar olarak çok yorgunuz. Sönümlenmesini de bir noktada anlıyorum gerçekten yorulduk; ama bu konuda kenetlenmeye ihtiyacımız var. Biz topluluk olarak bazen enerjimizi kaybettiğimiz oluyor, bu noktada “Tamam bunu biz hallederiz” diye arkamızda duracak kişilere ihtiyaç duyabiliyoruz.
Bu sene Hacettepe’nin tanıtım günlerinde HÜKÇAT stantına uğradığımızda “Bazı öğrenciler gelip Queer Deer’ın kapatıldığını duyduklarını söylüyor, biz de sadece resmi topluluk statülerini kaybettiklerini ama hala devam ettiklerini iletiyoruz” demişlerdi. Öyleyse benzer şekilde, tamamen kapandığınızı düşünen ya da toplulukla iletişim kurmaya yönelik tereddütü olanlara ne söylemek istersin?
Gerçekten her yerde varız ve bize ulaşmaları çok kolay. Mail adresimizi sürekli kontrol ediyoruz. Instagram’dan ve Twitter’dan yazabilirler, aktif olarak kullanıyoruz. Zaten kampüste görünce, lubunya olduğumuz alnımızda yazdığı için beni bir yerde görüp “Etkinlikler başladı mı, grup kuruldu mu?” diyen de çok kişi oluyor. O yüzden hiç çekinmeden “Kuir Araştırmaları Topluluğu ne alemde?” diye sorabilirler. Kampüsteki diğer topluluklar da yönlendirme yapabilir. HÜKÇAT bize bu konuda çok yardımcı oldu, onların yönlendirmeleriyle gelen yeni üyelerimiz de oldu bu dönem. Hacettepe dışındaki diğer kuir toplulukların da bunu yapması iyi olabilir.
Konuşmanın başından beri üniversite bileşenlerine düşen sorumluluklar bahsediyoruz. Bilgilendirmekle ilgili yapabileceklerini hatırlatalım öyleyse?
Evet hocalara çağrı yapabilirim: Derste bahsedebilirsiniz. Örneğin benim bölümümde, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde toplumsal cinsiyet, feminist teori ve kuir teori işleniyor. Bunun bir noktasında “Kuir Araştırmaları Topluluğunu resmen kapattılar bu sene politik sebeplerle ama hala devam ediyorlar” denmesi çok okay. Çünkü bu bilgilendirme bir bağlam içinde yapılmış olacak. Çok basit bunu iki cümleyle söylemek.
Hep tekrar ediyoruz, resmi topluluk olmamak demek yok olmak demek değil diye. Ama bir yandan da resmiyet çok önemli bir kazanım. Dava açılmışken, yeniden topluluk kurma başvurusu yapmanın arefesindeyken statüyü geri almaktaki ısrarınızın anlaşılması için soruyorum, neden önemli bu kampüste resmi topluluk olmak?
Ben bu kampüse gelmeden önce Kuir Araştırmaları Topluluğundan haberim vardı. Her sene tercih döneminde topluluk “Hoş Geldin!” gönderisi yayınlanıyor. 2017’de bunu yaptıklarında gönderinin altına “Seneye aranızdayım” yazmıştım.
Ama üniversiteye gelmeden önce herkesin topluluktan haberi olmayabiliyor. Resmiyiz, değiliz cidden fark etmez her türlü buradayız; ama kampüste stant açınca 500-600 kadar üyeye ulaşıyoruz. Bu sene mesela sayımız 180. Düşük olsun, bir kişiye bile ulaşıyorsak kazanımdır ama çok büyük bir görünürlüktü resmi topluluk olmak. Kampüse geldiğimde Üniversite Yaşamına Giriş - Hacettepe 101 kapsamında lubunyaları ve stantı görmem çok kıymetliydi benim için. Ben “hoş geldiğimi” hissetmiştim. Çünkü Hacettepe Üniversitesi resmi hesabından böyle bir şey paylaştığında biliyorum ki beni kapsamıyor. Ama okulun LGBTİ+ topluluğu paylaştığında, “Evet, üniversite bu topluluğu kabul ediyor. Ben burada gerçekten hoş karşılanıyorum” duygusunu hissediyordum.
Onu kaybetmemiz çok moral bozucu bir şey oldu. Dayanışmayı da kıran bir etkisi oldu çünkü kampüsteki lubunyaların haberi olmuyor. Şurada biz stanttayken herkes görüyordu: Lubunyası, lubunya olmayanı, açılamayanı, kimliği ile barışık olmayanı… “Yaa ben sizi stantta gördüm, çok mutlu oldum böyle bir oluşum olduğu için” diyenler vardı. Çünkü bu insanlara ulaşmak çok zor oldu. Sosyal medyada “Hacettepe Kuir” diye aratmaları gerekiyor. Özellikle kampüse yeni gelenler için daha zor, “Zaten üniversitede böyle bir topluluk yoktur” diye düşünüyor da olabilirler. O yüzden stantta görmek bunu kırıyordu.
Kabul görmekle ilgili başka bir mesele Etkinlik Komisyonu. Bugün bizi kapatan Komisyon’a iki sene önce öğrenciler adına temsilci göndermiştik. 1 sene boyunca orada aktif çalıştık. Üniversitenin resmi bir bileşeni olarak orada çalıştık. Yine çok değerli bir kazanımdı böyle bir temsil görevine seçilmiş olmak.
ARŞİV: Hacettepe Kuir Araştırmaları Topluluğu etkinlik komisyonuna seçildi!
Etkinlik Komisyonuna o dönem, 150 topluluğun içinden seçilerek temsilci göndermiştiniz. 2021’de 150 topluluk arasından tüm öğrencileri temsil etmesi için seçilip bir sene boyunca Komisyon’da görev alan üç topluluktan biri, bugün aktif olmadığı gerekçesiyle kapatılıyor. Aktif olmadığı söylenen bir topluluk, daha 1 sene önce bütün öğrencileri Komisyon’da temsil ediyordu…
İnanılmaz bir ironi gerçekten.
Resmi olmanın getirilerinden başka neler sayabilirsin?
Afişlerimizi asabiliyorduk. Mesela çok sıradan bir günde, dersten çıkmışım sınavım kötü geçmiş falan. Bir bakıyorum afişimiz var. Bu beni çok iyi hissettiriyordu. Onun dışında akademisyenlere mail attığımızda ciddiye alınıyorduk çünkü dinlemek, dikkate almak zorundaydılar.
Bu süreci kişisel olarak sen nasıl deneyimliyorsun? Hem Hacettepe’de okuyan LGBTİ+ bir özne olarak hem topluluğun başındaki kişi olarak?
Bu topluluğu geliştirmek için yıllardır emek veren eski üyelerine, özellikle kurucu üyelerine karşı boynumun büküldüğünü hissediyorum açıkçası. Hatta kapatılma kararını ilk aldığımızda, ben bunu eski başkanlara nasıl haber vereceğim diye düşündüm. “Ya bu topluluğa bir şey olursa?” sorusu seçim sürecinde en büyük korkumdu ve başımıza geldi. O yüzden eski üyelere aktarırken boynum büküktü, “Siz bu kadar emek verdiniz, on yıldır resmi bir topluluk olarak var olduk ve artık resmi olarak yok”. Bunun haberini vermek, bir taraftan çok onur kırıcıydı da. “Ben bu topluluğa sahip çıkamadım galiba” gibi de hissettim. Topluluktaki sisteme gerek bu formaliteden bir başkanlık ama formaliteden bile olsa getirdiği bir sorumluluk hissi var. Evet, benim suçum değil biliyorum, iktidar mekanizmaları bunun sebebi; ama yine de o boyun büküklüğünü hissettim eski başkanlara ve yönetim kuruluna karşı.
Buranın öğrencisi biri olarak ise “Ben burada istenmiyorum” hissi verdi. Ben bu üniversiteye, bölüme isteyerek geldim. Hacettepe dışında bir üniversite yazmadım tercih döneminde. Hatta şimdi bakınca gülüyorum; ama ben bu üniversiteye gelirken, Hacettepe Üniversitesini biraz daha kuirleştireceğim, politikleştireceğim ümidiyle gelmiştim. Bu üniversite çok apolitik, burasının canlandırılması lazım gibi bir umutla. Bir yere kadar başarabildiğimizi de düşünüyorum bunu ama bu sene, okulu uzattığı için yurtlardan atılan öğrencilerden biri olmamla birlikte bu kapatma bana “Biz seni burada istemiyoruz, sen burada hoş karşılanmıyorsun” denip resmen tekme yediğimi hissettirdi.
Sadece Kuir Araştırmaları Topluluğu için değil, umutsuzluk hissettiren şeylerin çok yoğun olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ama en başta Hacettepe’ye umutlu geldiğini söyledin az önce. Başta Kuir Araştırmaları Topluğu için, umut edebilecek bir şeyler bulabiliyor musun yine de? Bizi nasıl günler bekliyor sence?
Çok küçük de olsa bir umut besliyorum. Çünkü lubunyanın en büyük şanı bence inadı ve madiliğinde gerçekten. Bu topluluk 2013 gibi bir yılda kuruldu, on yılda neler neler atlattı ve resmi bir topluluk olarak kaldı. Bu üniversiteye yasaklar sebebiyle bayrak getiremiyorken balonları birleştirip gökkuşağı yaparak stant açtık yani. Bu topluluk her şeyi yapar, tekrar da resmi olur. Gider o Etkinlik Komisyonu’na tekrar girer. Lubunyanın olduğu her yerde umut var.
Aşamayacağımız bir engelin olduğunu düşünmüyorum. Hani siyasi partilerden ya da otorite sahiplerinden bir umudum yok ama öğrencilerden, dayanışmalardan beklediğim umut var.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.