"Oryantasyon döneminde ülkücülerin açtığı bir standı göreceğiniz bir gerçek; fakat ben şu ana kadar kampüste kendimi dolaba tıkmak zorunda kalmadım."
Tercih dönemi başladı. ÜniKuir olarak, birkaç ay sonra kampüslere güneş gibi doğacak lubunyalar için pek çok üniversitedeki LGBTİ+ özneden deneyim aktarımları almak için yola koyulduk. Lubunya Tercih Yapıyor (LTY) serisinde, kampüs güvenliğinden barınma sorunlarına, ders içeriklerinden burs imkanlarına, üniversite personelinin tutumlarından şehirdeki koli fırsatlarına kadar pek çok şeyden konuşacağız.
Elbette bu seri, tek bir lubunyanın belirli bir dönem içindeki deneyimini kapsıyor. Üniversitenin farklı kampüslerin, farklı bölümlerinden hatta aynı dersi alan lubunyaların tecrübe ettiklerinin dahi birbirinin aksi olabileceğini göz önünde bulunduruyoruz. Çünkü hepimizin deneyimi biricik.
Üniversiteli LGBTİ+ olmak hakkında daha çok deneyimi görünür kılmak ümidiyle oluşturduğumuz serinin ilk konuğu Hacettepe Üniversitesi’nden Melis Yılmaz.
Melis, Hacettepe Üniversitesi’nde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı’nda lisans eğitimi görüyor. Üniversite okumak istediği ve “bir aktivizm şehri” olarak tanımladığı Ankara’da olmaktan çok memnun. Okulundaki LGBTİ+ topluluğu Queer Deer’a dahil olarak, bu “lubunya aile” ile tahmin ettiğinden daha büyük değişime ön ayak olduklarını ifade ediyor.
Melis’e göre “Hacettepe’nin karma, iktidara bağlı ve ülkücü zihniyeti tarafından bastırılışı” yine kendi içinde bir direniş alanına ve dayanışmaya olanak sağlıyor. Ayrıca Beytepe’deki kampüs hayatına aşık, 7/24 açık kütüphaneyi ise iyi bir randevu mekanı olarak öneriyor. Sınıf arkadaşlarından kampüsündeki özel güvenliklerin tutumuna, kaldığı yurtlardan Ankara’nın güvenli mekanlarına pek çok detayı Melis’ten dinlemeye başlayalım….
Önce senin üniversite tercih döneminden başlayalım istersen. O dönem nasıl geçmişti, sen neye göre tercih yapmıştın?
Tercih dönemim benim için verimliydi, çünkü istediğim bir sıralamayı yakalayabildim ve istediğim şehire, yani Ankara’ya gelme ve aileden, doğup büyüdüğüm şehirden bağımsızlaşma şansını elde etmiş oldum. Liseden itibaren Ankara’da, Hacettepe Üniversitesi’nde bir dil bölümünde okumak istediğimi biliyordum, sıralamam da istediğim bölüm olan Amerikan Kültürü ve Edebiyatı’nı tutuyordu. Tercihimi de tam olarak bu hedefime göre yapıp buraya geldim.
Bir aktivizm şehri olarak Ankara’ya gelmeyi hep çok istemiştim sahip olduğu lubun ve isyan tarihi yüzünden, yaşadığım şehir olan Bursa’nın muhafazakarlığından ve küçüklüğünden –küçüklüğünün getirdiği akrabaların tanıması, bilmesi korkusundan- beni özgürleştireceğini biliyordum çünkü, ki öyle de oldu.
Hacettepe’ye gitmeden önce ne umuyordun? Beklentini karşıladı mı?
Hacettepe’nin dil bölümlerinin iyi olduğunun farkındayım, okuyacağım bölüm olan Amerikan Kültürü ve Edebiyatı hakkında da fazlaca araştırma yapmış, hocalarımın çıkardığı yayınlara kadar kontrol etmiştim nasıl bir yer olduğunu. Bölümümün sadece edebiyata olan ilgimi tatmin etmesini değil, bana insan haklarını da tartışabileceğimiz/işleyebileceğimiz bir alan sağlamasını istemiştim. Bölümüm ve hocalarım bunları karşıladı.
Sınıfın her bireyi ve her akademisyen istediğim, umduğum gibi değil; cisheteropatriyarka saçmalığından çıkamamış, eril ve faşist akranlarımla aynı sıralarda oturduğum, cinsiyet ataması yapan, açıkça kuir demekten çekinen ve fobik veya eril bir söylem kullandığında uyarmama rağmen beni bir özne olarak dinlemeyi reddeden bir hocam olduğu bir gerçek. Gelirken akademide devrimleştirmemiz gereken işler olduğunu unutmamak gerek. Fakat cinsiyet ataması yapmamak için they/them kullanan, kuir ve feminist teoriyi sadece müfredat olarak anlatan değil, güvenli bir sınıf ve akademi için de etik kurallarına ekleyen ve politik duruşundan, açıkça ally (destekçi) olmaktan asla çekinmeyen, öğrencilerinin yanında duran da birçok hocam var. Bölüme ve üniversiteye gelmek beni hiçbir zaman pişman etmedi, bazen hayal kırıklığına uğratsa da.
Gelirken aynı zamanda Hacettepe’nin apolitik yapısının da farkındaydım ve Kuir Araştırmaları Topluluğu’nun (Queer Deer) 2014’ten bu yana Hacettepe’de emek ettiğini biliyordum; burayı kazandığımda hem Queer Deer’ın bir parçası olmak istemiştim hem de üniversiteyi apolitikliğinden biraz da olsa kurtarıp transfeminist ve vegan bir mücadele alanına da çevirmek istemiştim. Beklediğimden daha fazlasını elde ettiğimi hissediyorum bu açılardan. Queer Deer’a katıldığım gibi bir lubunya ailesi içinde olmayı kazanmış oldum hem de gerek Türkiye’deki kimi gelişmelerle hem de bizim kampüs içindeki emeklerimizle Hacettepe’yi de politikleştirebildiğimizi, sessimizi çıkarabildiğimizi gördüm.
Hacettepe’de LGBTİ+ standı kaldırılmak istendi, öğrenciler izin vermedi
Genel hatlarıyla okula dair memnun olduğun ve olmadığın şeylerden bahsedebilir misin? Nasıl bir kampüs ortamı sunuyor sence Hacettepe Üniversitesi?
Hacettepe çok karışık ve genel olarak sessiz sedasız bir şekilde ilerleyen bir üniversite. Rektörümüz atanmış bir kayyım, dekanlarımız ülkücü zihniyetine sahip, özellikle 15 Temmuz olaylarıyla birçok yabancı hocalarını kaybetmiş bir üniversite Hacettepe. Akademisyenlerin her biri de bu karma ortama göre değişiklik gösteren hatta birbirine zıt olan kişilerden oluşuyor. Bölümden bölüme akademisyenlerin öğrencilere karşı tutumları, ders anlatımları, karakterleri vb. hepsi çok değişiyor.
Hacettepe’nin bu karma, iktidara bağlı ve ülkücü zihniyeti tarafından bastırılışı ise yine kendi içinde bir direniş alanına ve dayanışmaya olanak sağlıyor. Birbirine zıt farklı mini ekosistemleri var Hacettepe’nin ve bu ekosistemler geliştirilmeye benim fikrimce çok müsait. Git gide politikleşmesini ve kuirleşmesini ben buna bağlıyorum. Eski ve prestijli üniversitelerden biri olmasıyla, yurtdışına çıkma, öğrencilerine farklı alanlarla projeler sunmasıyla da kişinin önünü açan bir üniversite. Yine bölümden bölüme değişmekle birlikte, akademisyenlerinin çoğunun deneyimli olması da ayrıca bir artı.
İki farklı kampüsümüz var Hacettepeliler olarak, biri Beytepe biri de Sıhhiye. Ben bir Beytepeli olarak kampüsüme aşığım ve kampüste yaşıyorum. Ankara’nın merkezine uzak oluşu kampüsün bir artısı diye düşünüyorum çünkü Beytepe kendi içinde bir şehir gibi davranabiliyor. Yeşilliği, yurt imkanları, çeşit çeşit tatluş hayvanları ile üniversiteli ve genç olmayı hissettiren bir kampüs. Erişilebilirlik kampüsümüzde bir sorun; dik rampalarımız, çalışmayan asansörlerimiz ve merdiven odaklı olan kampüsümüzün bu konularda acilen geliştirilmesi gerekiyor. Ancak bu erişilebilirlik sıkıntısı dışında Beytepe kampüsü tam bir üniversite hayatı sağlıyor.
Aldığın eğitim hakkında neler söylersin?
Amerikan Kültürü ve Edebiyatı’nın müfredatı benim açımdan daha da kuir olmalı, fakat Gender Studies’den (Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları) Kadın ve Edebiyat’a (ki dersin içinde trans+ ve non-binary kimlikli yazarların eserleri okunuyor ve kuir okuma yapılıyor, adı yanıltmasın), Grafik Roman derslerinden sinema ve tiyatroya uzanan çok geniş ve kapsayıcı bir müfredata sahip. Akademisyenler alanlarında deneyimli, ders aldığınıza pişman etmeyen kişiler. Her akademisyeni olmasa da çoğu akademisyeni öğrencinin geri dönütlerine ve iletişimine açık kişiler. Hocalara hem mailleri üzerinden hem de ofis saatleri içinde –veya dışında- ulaşmak mümkün. Kütüphanemiz 7/24 açık, kapalı çalışma ve toplantı odaları, tek kişilik bilgisayar odaları olan ve en geniş koleksiyon değilse bile istediğiniz her kitaba ulaşabileceğiz bir yer. Kütüphane aynı zamanda date’leşmek için de uygun bir yer, söylemedi demeyin. Erasmus açısından hem bölümümde hem de diğer bölümlerde imkanlar çok fazla, farklı ülkelere Erasmus+ ile gitmek Hacettepe üzerinden bir sorun değil.
Barınma ihtiyacını nasıl giderdin?
İlk senemde bana yurt çıkmadığı için özel bir yurda yerleşmek zorunda kaldım. Bu özel yurt Kolej’de olduğu için Beytepe’ye gelene kadar sürünüyordum, ayrıca şu an o özel yurdun cemaat yurdu olduğundan %90 eminim.
Başvurulardan önce herkese yurt müdürü ile konuşmalarını tavsiye ederim, ayrıca başvurular açıldığı gibi asla vakit kaybetmeden başvurunuzu yapın derim çünkü hemen doluyor. Fakat Beytepe’de çıkılmaz sokak gibisinden bir yurt sorunu yok diye düşünüyorum, yurt odaları dönemin ortalarına doğru çok boşalıyor o yüzden de ikinci dönem yerleşme olasılığınız çok yüksek, nitekim bende öyle oldu.
Beytepe’de öğrenci evlerinde kalıyorum, öğrenci evleri kız ve erkek yurtlarına göre daha pahalı; ama daha konforlu yerler. İki kişilik, banyosu odada, mutfağı ortak olan, kitaplık, büyük dolaplar vs. gibi ihtiyaçları karşılayan ve girip çıkması daha rahat olan bir yurt deneyimi var öğrenci evlerinin. Kız ve öğrenci yurtları daha sıkı, giriş ve çıkışlarında da turnikelerden geçmek zorunda öğrenciler, fakat öğrenci evlerinde bu turnike sistemi yok, yani deadname’i ve atanmış cinsiyeti yüzünüze vuran gündelik bir sisteme sahip değil. KYK yurtları gibi buram buram kokan bir siyasal islamı hissetmesek de –örneğin odalarımıza haber verilmeden kontrol etmeye gelinmediği için alkol bulundurmamızın ve bayraklarımızı asmamızın mümkün olması bir rahatlık- atanmış cinsiyetimize göre davranmamız ve cinsiyetlendirilmiş giyinme kodlarına uymamız hala bir beklenti. Ancak gelince de göreceksiniz ki Beytepe’de her yer lubunya olduğu için kendiniz gibilerini bulmanız ve oda arkadaşınızın veya komşunuzun lubunya olma ihtimali çok yüksek.
Burslara erişim imkanın oldu mu?
Burs bulabildim. Neyse ki açık kimlikli LGBTİQA+ ve aktivist, vegan öğrencileri desteklemeye açık hatta bunu önceliği yapan dernekler ve vakıflar var burs veren BURHAK gibi. Hangi derneklerle nasıl bir iş yaptığımı ya da burs başvurusunda beni bursu kazanabilecek kılan ve esasında kuir olan hiçbir işimi veya emeğimi saklamak zorunda kalmadım, ki bunları saklasam yazabileceğim özelliğim kalmazdı. Fakat tam olarak da sansürlemediğim için bana çıkmayan burslar oldu ve ne yazık ki bu ekonomide geçinmek, hayatta kalmak bir mücadele olduğu için aldığım burs bana yetmiyor, ki KYK bursum veya kredim de yok bana çıkmadığı için. Çizimlerim üzerinden ve karikatür üzerine verdiğim atölyeler sayesinde, ayrıca ailemin desteğiyle geçinebiliyorum. Sadece burs üzerinden geçinmem benim için mümkün olmadı.
Özellikle bir LGBTİ+ öğrenci olarak kampüs deneyimine gelirsek, okula dair beklentilerin nelerdi ve beklentilerin karşılandı mı?
Beytepe kampüsünün açık kimliğimle, varsa partnerim veya partnerlerimle korkmadan veya saklanmadan yaşayabileceğim bir alan olmasını ummuştum, beni bu konuda yanıltmadı. Kampüsümüzde taciz olayları ve tekinsiz hissettiren ülkücüler var, tamamen güvenli diyebileceğimiz bir kampüs değil. Oryantasyon döneminde ülkücülerin açtığı bir standı göreceğiniz veya sınıfta, çimde otururken faşistlerle karşılaşacağınız bir gerçek. Fakat ben şu ana kadar kampüste kendimi dolaba tıkmak zorunda kalmadım, öyle bir zorundalık da hissetmedim. Zırıllığımla, ibneliğimle, stereotipikleşmiş bir şekilde beni “ablacı” olarak nitelendirebilecek tüm kıyafetlerimle, her türlü enby hal, hareket ve davranışlarım ile ben kampüste var olabiliyorum. Kuir Araştırmaları Topluluğu olarak kampüste resmi bir topluluk olarak var olabiliyor ve kampüste etkinlik alabiliyoruz, velev ki bir takım ülkücü stant açma cüretinde bulundu biz de tam karşılarında inatla ve güvenle orada oluyoruz.
Çıkıp da bana veya lubun arkadaşlarıma saçki atan fobik güvenlik görevlileri ve öğrenciler elbette var fakat anayasal haklarımı bilmem veya bilen kişileri tanımam/bu kişilerin yanımda olması ile yüzleşmediğim veya şikayet mekanizmasını kullanmadığım/kullanmaktan çekindiğim bir durum olmadı.
Bir LGBTİ+ olarak kampüste, derste, yemekhanede, kantinde, tuvalette neler yaşadın, neler deneyimledin?
Kampüste kafamı çevirdiğim her yerde bir lubunya görmem üzerine gevşediğim, fobik bir sınıf arkadaşımla karşılaşınca bir şey olur mu diye tetikte hissettiğim, saçımın kısalığına, giyinişime göre cinsiyet atanmasına göz devirdiğim ve istisnasız her gününde bayrak gibi gezip aktivizm yürüttüğüm kampüsümde beni en çok geren durumlar hep derslerim ve tuvalet oldu. Erkek ve kadın tuvaletlerinin ikisine de “uyuyor” gibi gözükmediğim için, ayrıca pandeminin getirdiği hijyen kaygısıyla, fakültemin ikili cinsiyetli tuvaletlerini hiç kullanmıyorum. Yemekhane ve kampüste bulunan diğer yemek yeme alanlarının tuvaletlerini kullanmayı tercih ediyorum, fakat atanmış cinsiyetime göre olan tuvaleti tercih ediyorum genelde, nispeten en çok güven veren o olduğu için.
Derslere giderken yaşadığım kaygı ise akranlarım ve spesifik olarak bir hocamın dersi olup olmadığı. Yakın zamanda bir hocamla daha kapsayıcı olabileceğine ve problematik olabileceği için derste kullandığı iki söylemi bırakması gerektiğine dair bir konuşma yapmıştım kendisinin ofisinde, bu konuşma ardından sınıfımdaki fobiklerce hedef tahtasına konuldum ve sınıfımızın haberleşme grubunda linç edildim. Hocam linç edildiğimi bilmesine rağmen bunun hakkında ne benimle konuştu ne de sınıfta buna dair bir açıklama yaptı. Bunun ardından her derse gidişimde kendimi tetikte buldum, her an fobik bir tutuma ve bu tutuma karşı göğüs germeye hazır bir şekilde.
Bunun haricinde, diğer her derse katılışım beni bir sonraki ders için daha da açan bir yöne götürdü. Özellikle toplumsal cinsiyet ve kuir teori odaklı derslerimde kendimi geri tutmalıymışım gibi hissetmedim, hatta bu derslerimin hocası ile Kuir Araştırmaları olarak açtığımız standa gelmesi, sınıfta yaşadığım fobik tutumlara karşı benimle konuşmaya açık olması ve her dersini kuirfeminist işlemesi arasında gelişen dayanışma mekanizmamızdan da çok memnunum.
Hocaların LGBTİ+ öğrencilere ve LGBTİ+ gündemlere yaklaşımları nasıldı?
Her dersinde kuir teoriye ve kuir tarihe yer veren, sınıfa giren arıya dahi cinsiyet atamayan bir hocam var. Okuduğumuz metinlerin kuir okumasını yaptığımız gibi, işlediğimizin yazarların yaşadıkları çağ nedeniyle cinsiyet kimliğiyle veya cinsel yönelimiyle açılamadıkları için bu kişiler 21. Yüzyılda yaşasalardı belki şu kimlikle kendini bağdaştırırlardı diye de konuşuyor ve lubunyaların her çağda, her yerde var olduklarını bir daha hatırlatıyor derste hocamız. Birkaç hocam açık ya da gizli olsun kuir öğrencilerinin de olduğunun farkındalığına sahip olarak hem de kendilerini geliştirmeye çalışan ally’lar olarak derslerinde açıkça kuir teori işliyor ve sınıfı güvenli bir alana çevirmeye gayret ediyorlar. Bu hocalarım aynı zamanda fobik bir tutumla karşılaştığımda konuştuğum ve bana destek veren kişiler oluyor.
Online dönemde bir hocam kuir bir yazarın açıkça kuir olan bir eserini işlerken lezbiyen veya bi+ bir ilişkilenmeye “yakın kadın ilişkisi” demeyi tercih etmişti. Bunu bir daha yapmadıysa da ve başka kuir eserler okuduğumuzda kuirliğe dikkat çektiyse de açıkça buna parmak basmaktan geri duruyor genelde. Yine bir başka hocam da sınıfta kuir yazarlar ve eserler işlesek de açıkça kuirliği yorumlamaya çekiniyor veya yorumlamamayı tercih ediyor.
Peki diğer öğrencilerin tutumları?
Kendi sınıf deneyimim skalada olumsuz tarafa kayıyor ne yazık ki. Fobik bir tutum olduğunda veya bu olmasa bile LGBTİQA+ varlığına dair bir konuşmada sınıfta genelde yalnız bırakılıyorum ve bu konuda fikir belirten tek kişi ben oluyorum. Bana desteğini veya katıldığını göstermek isteyenler bunu ya ders bitiminde özelden bana iletiyorlar ya da sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Fobik akranlarımın sayısı sınıfımda fazla olmasa da seslerini çıkarmaktan en çok çekinmeyen grup olarak varlıklarını hissettiriyorlar.
Sınıfımda ve girdiğim derslerimde yalnızlık hissini bu nedenlerle üstümden bir türlü atamıyorum, böyle var olan ve böyle düşünen tek kişinin ben olmadığımı bilsem de ve neden sessiz kaldıklarını ve/veya bana özelden destek göstermelerini anlasam da sınıfımda diğer öğrencilerle bir yere ait hissetmediğimi üzülerek bildiririm.
Bunun dışında kampüs içinde veya dışında fobik bir olaya tanıklık eden lubunyalar veya ally’lar Kuir Araştırmaları’nın aktif üyesi olduklarını bildikleri ben gibi kişilere şahit oldukları fobiyi ileterek yardım talep edebiliyorlar ve bizler gerekli şikayet mekanizmalarını harekete geçiriyoruz. Örneğin yine bir güvenlik görevlisinin fobik tutumu üzerine tutanak tutmak isteyen bir arkadaşımız bizimle olay anında iletişime geçip nasıl tutanak tutulacağını sormuştu ve böylece görevlinin tutumu işlenmiş oldu.
Okul personeli için neler söylersin?
Güvenlik görevlileri genelde LGBTİQA+fobikler ve Türkiye’nin değişen siyasal atmosferine göre davranmayı tercih ediyorlar. Örneğin bir güvenlik görevlisinin fobik tutumunu müdürüne götürdüğümüzde ve konuştuğumuzda kendisinin uyarıldığı bilgisini aldık ve davranışları üzerinden bizden özür dilendi. Yine başka bir güvenlik görevlisi dışarıdan lezbiyen olarak atanan bir çifti göz hapsine alıp diğer güvenlik görevlisi arkadaşlarına “bu lezbiyen sapkınları uyarsam bana saldırırlar mı” şeklinde fobik söylemde bulunması üzerine kendisine tutanak tutmaya gittiğimizde, tutanak tutma gibi bir yasal hakkımızı bilip kullanmaya çalışmamız kendisinin gözünü korkutmuş, söylemi ve davranışı için özür dilemiş ve nitekim böyle bir durumu bir daha yaşatmamıştır.
2018 OHAL ve 2017 Ankara Valiliği’nin LGBTİQA+ eylemlerine getirdiği “yasak” var iken bizleri yaka paça dağıtan güvenlik ve 2021 yılında Oryantasyon dönemimizde 2018 OHAL’i ve 2017 yasağını gösterip bunların devam etmekte olduğunu, iptal olmadığını savunarak bize stant açtırmamaya çalışan Hacettepe Kültür İşleri şu an bize stant açma iznini vermiş ve güvenlikler de şu an için bize karşı değil de bizim güvenliğimiz için (çok göreceli bir şekilde kuruyorum cümlemi, ayrıca bir Onur Yürüyüşü olması dahilinde yine güvenliğin fobik ve şiddetle davranacağından şüphem yok) bulunmakta.
Üniversite yönetimi?
Hacettepe’nin etik ilkeleri içinde cinsel yönelime ve cinsiyete yönelik her türlü ayrımcılığın cezalandırılacağı açıkça yazılsa ve Hacettepe Üniversitesi Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Koruma ve Destek Komisyonu’muz olsa da rektörlüğün ve dekanların tüm tutumları tamamen kayyumu ve kayyumu atayanları yansıtmaktadır.
Bir sorun veya geliştirmek için bir dilek olduğunda hiçbirine ulaşmak asla mümkün olmadığı gibi, LGBTİQA+ öğrencilerinin farkında olmamayı tercih eden bir kayyumumuz var. Örneğin birkaç toplulukla birlikte bahar şenliği yapmak istediğimizde en çok mimledikleri üç aktivist topluluk olarak şenliğe dair verdiğimiz dilekçeyi yasal hiçbir gerekçe göstermeyerek imzalamayı reddeden; fakat başka topluluklara bir gün içinde izin çıkaran bir yönetimden bahsetmekteyiz Hacettepe’de.
Biraz da üniversitendeki LGBTİ+ öğrenci topluluğundan bahsedelim mi?
Hacettepe Kuir Araştırmaları 2014 yılından bu yana resmi bir topluluk olarak Hacettepe’nin Beytepe kampüsü ağırlıklı olmak üzere Ankara’nın her yerinde ve gerektiğinde online olarak da etkinlikler yapıyor. 2019 girişliyim ve bu yıldan beri toplulukta emek ettiğimi bir sevgi pıtırcıklığıyla söyleyebilirim. Oryantasyon dönemiyle beraber her hafta etkinlik almaya başlıyoruz ve yılımızı bir güz bir de bahar partisi ile kapatıyoruz.
Cinsel sağlık, lubunca, terimler 101, kuir karikatür, drag makyaj, medyada kuir gösterimi, hukuksal haklarımız gibi her sene geleneksel olarak yaptığımız atölyelerimiz olduğu gibi yenilerini de ekleyerek dönemlerimizi bol lubunya bir araya gelmeli, gullümlü, yeri geldiğinde madili ve bilgilendirici şeklinde geçiriyoruz.
Okuldaki LGBTİ+ öğrenci topluluğu olmayan diğer öğrenci topluluklarını nasıl değerlendirirsin? Bu topluluklar lubunyalar için güvenli mi? Faaliyetleri lubunyaları kapsıyor mu?
Çoğunluk diyemeyeceğim bir grup topluluk, 2018 OHAL ve 2017 Ankara Valiliği yasağını dile getirerek stant açmamızı engellemeye gelen Kültür İşleri ve güvenliğe karşı yanımızda durmuş olsalar da en çok bizlerin ve kendi üyelerinin dürtüklemesiyle LGBTİQA+ hakları için bir araya geliyorlar. Apolitik duruşlarını bozmamak için lubunya üyeleri olmasına rağmen bizimle etkinlik almayı reddeden, okulun fobik bir davranışına karşı sessini hedef olmamak için çıkarmayan ve direkt olarak açık bir saldırı olmadığı müddetçe her türlü fobiyi ve ayrımcılığı halının altına süpüren topluluklar ne yazık ki çoğunluktalar. Lubunyaları kapsıyor gibi bir nevi queerbaiting yapıp fobi karşısında dilini tutmayı ve dayanışma için elini taşın altına koymayı reddeden topluluklar bunlar.
Örneğin Boğaziçi olayları patlak verdiğinde tüm resmi ve resmi olmayan topluluklar olarak bir dayanışma ağı kurmaya çalışmıştık ve bu “dayanışmada” açıkça LGBTİQA+fobiyi hedef almamız gerektiğini ve afişlere bir-iki gökkuşağı koymakla lubunya mücadelesine destek olunmadığını belirttiğimizde bize gelen tepki “gündemi eğip bükme” çabasında olduğumuz idi. Diyeceğim o ki, siz bize gelin anacım.
Kampüsün neler sunduğundan bahsettik, biraz da şehirden bahsedelim. Nasıl bir şehir sence Ankara? Hem lubunyalığı hem diğer deneyimleri göz önünde bulundurursan nasıl bir ilişkin var şehirle?
Ankara benim deneyimimle fazlasıyla lubun bir şehir. Sokağa çıktığımda tüm lubunları elimle koymuş gibi bulmam dışında bir de uzun bir lubun tarihine sahip bir şehir olduğu için asla “gri” bir şehir olduğuna inanmıyorum; bizim kentimiz! Çok fazla kuir derneğe ev bir şehir, bu yüzden ne partimiz eksik oluyor ne de etkinliğimiz. Gözodan çıktığımın ertesi günü kendimi iki kuir etkinlikte ve sonrasında kuir bir partide bulmuştum (gözo kombinimi böylece iki gün giydim). Öyle lubun akıttıran bir şehir ki, uzakta olduğumda “Ankara, güzel Ankara” diye –asla bilmiyorum sözlerini- giden şarkının moduna girdiğim bir gerçek.
Her sokağında bir isyan ve lubunya geçmişi taşıyan Ankara’da güvenli mekan konseptimiz biraz göreceli. Haliyle diktatörlüğün kalbinde yaşıyor ve bürokrasiyi soluyoruz. Ankara paparonları but tutmaz halleriyle ensemizde nefeslerini hissettiriyorlar; fakat gerek bir protestonun en şiddetli anında gerek tekinsiz hissettiğimizde gerek de lubunların yanında olmaya ihtiyaç duyduğumuzda gidebileceğimiz mekanlarımız çok. Örneğin Ankara’daki Barınamayanlar eyleminde paparonlar her sokağı kapatmışlarken sığındığım mekan olan Narinn, sadece bir ally ve Queer Deer fanı olmakla güvenli bir mekan değil, içeri paparonların girmesine izin vermemesiyle, mekanda gerek çalışanlardan gerek müşterilerden gelebilecek hiçbir fobiye geçit vermemesiyle (ayrıca her mekana gelişte en az beş lubunyanın olmasıyla) ve fiyatları açısından da öğrenci dostu olmasıyla her an Onur Yürüyüşü çıkartabileceğimiz en güvenli mekanımız.
Kolileşme açısından da size evini birkaç saatliğine verecek, gönlünü lubunya dayanışmasına vererek evini seks evine çevirmiş olan lubunları Ankara’da çok bulabilirsiniz. Ayrıca Ankara’da asla koli kıtlığına girme gibi bir olasılığımız yok, nereye baksak aranan bir lubunya var.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.