“İran'daki kadınlar* ve diğer marjinalleştirilmiş bedenlerle daha kuvvetli bir ulus ötesi dayanışma göstermek şimdi her zamankinden daha kritik.”
Aralarında Judith Butler, Jacques Rancièr, Angela Davis, Sara Ahmed ve Seyla Benhabib gibi tanınan akademisyenlerin bulunduğu, sıklıkla Batı’daki kurumlarda üretim yapan araştırmacı ve aktivistlerin imzasıyla ortak bir metin yayınlandı. Mahsa Amini cinayetinin ardından, geçen hafta kamuoyuyla paylaşılan mektupta İran’daki eril rejime tepki gösterildiği kadar Doğu’yu “izleyen” Batılı akademik çevrelerin sessizliğine vurgu yapıldı.
“İranlı Kadınlar ve Protestocularla Dayanışma İçindeyiz” başlıklı metinde, yaşananları kültürel meselelere indirgeyen ya da bölgedeki direnişi tanımayan akademi ve medya eleştiriliyor. İmzacı akademisyenler, İran'daki feminist ve kuirlerin mücadelelerini Küresel Kuzey’de karşı karşıya oldukları meselelere indirgemeyen kuir-feminist, anti-kapitalist ve anti-faşist bir gündemde ve kesişimsel mücadelede ısrar ettiklerini açıkladı; daha kuvvetli bir dayanışma gösterilmesi yönünde çağrı yaptı.
Kapak fotoğrafı: Artin Bakhan / Unsplash
16 Eylül'de, 22 yaşındaki Kürt-İranlı bir kadın olan Mahsa (Zhina) Amini, İran İslam Cumhuriyeti ahlak polisi tarafından zalimce öldürüldü. Başörtüsünü sözde 'uygunsuz' bir biçimde taktığı gerekçe gösterilerek tutuklandıktan sonra defalarca kez başına aldığı darbelerle dövüldü. Mahsa Amini’nin maruz kaldığı şiddet, İran'ın cinsiyet ayrımcılığı rejimi tarafından sistematik ve kasıtlı olarak devlet eliyle işlenen diğer birçok cinayetin arasında. Devletin işlediği bu cinayetin akabinde, İran'ın birçok şehrinde insanlar eylemler düzenliyor. Ülke çapındaki isyan sadece Mahsa'nın zalimce öldürülmesine karşı değil, aynı zamanda İslami rejimin varlığına da karşı bir ses yükseltiyor. Talep yüksek sesli ve net: Mahsa'nın ölümünde, marjinalleştirilmiş bedenlere karşı çok yönlü şiddette kendini tekrar gösteren teokratik rejimin sona ermesi. Tehdit ve baskı karşısında, İran'da Mahsa (Zhina) Amini'nin öldürülmesinin öfkesiyle ateşlenen feminist bir devrime tanık oluyoruz. Kürt hareketinden ilham alan eylemciler “kadın, yaşam, özgürlük” sloganları atıyor. Halk isyanları, dans eden başörtüsüz bedenler ve başörtüsü sembollerini yakan eylemciler ise devlet destekli trol orduları, internet kesintileri, göz yaşartıcı gazlar, toplu tutuklamalar ve korkunç cinayetlerle yani şiddetle bastırılıyor.
Ancak dünyanın dört bir yanındaki geniş akademik ve aktivist topluluk, İran'da olup bitenler hakkında hala büyük ölçüde sessiz. İran krizi, akademide olduğu kadar medyada da etkin olan iki indirgemeci ama hegemonik çerçeve arasında sıkıştı. Bir yandan, Batı'da yabancı düşmanı, ırkçı ve cinsiyet karşıtı söylemlerdeki son artışla iç içe geçmiş sömürgeci baskının uzun tarihi, başörtüsü gibi çok yönlü sorunları “kültürel meselelere” indirgedi. Bu da özellikle Küresel Kuzey'deki ilerici seslerin, Batı'daki cinsiyet karşıtı ideolojileri beslemekten korktuğu için Ortadoğu'daki ve diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki insanların mücadeleleriyle tam bir dayanışma duruşu sergilemesini engelledi. Öte yandan, sözde ilerici ama neo-oryantalist bir yaklaşım, Batı bağlamında yer almayanların, özellikle MENA (ODKA) bölgesinden (1) olanların kaderlerini ve öznelliklerini görmezden geldi. Bu çerçeveler, İranlı feminist ve kuir direnişlerin epistemik ve politik olarak reddedilmesine yol açtı. Çünkü İranlı feminist ve kuirler mücadelelerini Batı meseleleriyle ilişkilendirmedikçe veya kendilerini bu neo-oryantalist bakışla görmedikçe maruz bırakıldıkları çok katmanlı baskılar ve bunlara karşı mücadeleleri tanınmıyor ya da görünmezleştiriliyor.
Bir grup feminist akademik aktivist olarak bu indirgemeci eğilimlere karşı ve bunların ötesinde, İran'daki kadınlar ve marjinalleştirilmiş bedenlerle ulusötesi dayanışmayı inşa etmek için uluslararası feminist toplulukları bize katılmaya çağırıyoruz. İran'daki kız kardeşlerimizin* boğuştukları, hem sözde İslam toplumlarındaki güç ilişkilerinin tarihsel gelişimine hem de küresel kapitalizmde toplumsal yeniden üretim ilişkilerinin çağdaş krizlerine içkindir. İran'daki feminist ve kuirlerin mücadelelerini, Küresel Kuzey’de karşı karşıya olduğumuz meselelere indirgemeyen kuir-feminist, anti-kapitalist ve anti-faşist bir gündemde ısrar ediyoruz. Aksine, bu mücadeleleri bir süreklilik içinde görmeli ve ortak dertlerimizi, sorunlarımızı tanıyarak mücadeleyi devam ettirmeliyiz. Böyle bir sürekliliği oluşturmak ve devam ettirebilmek için İran gibi ülkelerde ve mevcut İslami teokrasi altında kadınların* ve diğer marjinalleştirilmiş bedenlerin deneyimlediği kesişen mücadelelerin tanınması gerekiyor. Bu yüzden İran'daki kadınlar* ve diğer marjinalleştirilmiş bedenlerle daha kuvvetli bir ulus ötesi dayanışma göstermek şimdi her zamankinden daha kritik.
(1) MENA - "Middle East and North Africa" yani Orta Doğu ve Kuzey Afrika kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilerek elde edilen, bölgeyi tanımlamak için kullanılan bir kısaltmadır. Bahsedilen bölge Fas’tan İran’a kadar geniş bir bölgeyi kapsamakla birlikte bölge içerisinde kalan ülkelerin tamamı her zaman bu tanımlamaya dahil edilmeyebilir.
* Yıldız ifadesi, açık mektubun aslında yer almaktadır ancak metinde açıklama getirilmemiştir. Feminist mücadele içinde bazı grupların kullandığı "kadın+" ifadesine benzer bir anlam taşıdığı düşünülebilir.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.