K-Pop'un “LGBT yaşam tarzını” yaygınlaştırdığı gibi iddiaların yanı sıra raporda, LGBT oluşumların listelenmesi gibi fişleme yöntemleri öneriliyor.
LGBTİ+ karşıtı hareket, “aileyi koruma” bahanesiyle örgütlenmeye devam ediyor. Türkiye’nin pek çok farklı noktasındaki meydanlarda düzenlenen nefret mitinglerinin yanı sıra akademik bir faaliyet yürütür gibi LGBTİ+ karşıtı figürler üniversitelerde toplanıyor.
O örneklerden birinde, LGBTİ+ karşıtları 25 Kasım 2023’te İstanbul Medeniyet Üniversitesi çatısı altında, üniversite desteği ile bir araya geldi. Üniversitenin yanı sıra, nefret mitinglerinin başını çeken İstanbul Aile Vakfı ve Büyük Aile Platformu’nun birlikte organize ettiği “Küresel Tehditler Karşısında Aile Çalıştayı” iki ay sonra sonuç raporunu yayınladı.
Raporda, okullarda “LGBT güzellemesi” yapıldığı iddiasıyla ailelerin çocuklarını artık okula göndermek istemediği, LGBTİ+’lara desteğini açıklamayan sanatçıların kültür-sanat camiasından dışlandığı, Kore Dizileri ve K-Pop müzik gruplarının “LGBT yaşam tarzını” yaygınlaştırdığı gibi absürt iddialar bulunuyor.
Üniversitelerdeki bazı akademisyenlerin, öğrencileri LGBT savunan tezler yazmaya zorladığını iddia eden bu sözde bilimsel çalışmada, üniversiteli LGBTİ+ toplulukları da nefretin hedefi oluyor. Çocukların, cinsiyet uyum süreci ameliyatlarına mecbur bırakıldığını savunan çalıştay katılımcıları; kaleme aldıkları öneriler bölümünde, LGBTİ+ derneklerinin incelemeye tabi tutulması, dayanışmak için kuruluşmuş resmi olmayan oluşumların ise listelenmesi gerektiği yönünde çağrıda bulunuyor.
Akademik bir çalışma olduğu iddia edilen çalıştayın raporunda yer alan “LGBT Propagandası Mecraları, Yöntemler, Etkileri” başlıklı ilk bölümdeki tespitlerin hiçbiri için herhangi bir bilimsel kaynağa referans bulunmuyor. Oysa gençlerin maruz kaldığı tehlikenin “uzmanlar” tarafından masaya yatırıldığını ve bir rapora dönüştürüldüğünü söyleyen bu çalışmaya araştırmacılar, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, medya mensupları, eğitimciler, iş insanları, sporcular, hukukçular ve “aile meselesine gönül vermiş olan şahsiyetler” katkı sağlamış.
Çalıştaydaki faaliyetlerin kaynak kabul edilerek hazırlandığı bu raporda açılış konuşmaları yer alırken, bazı “bilimsel” gözükmeyen ifadelerin rapordan kırpıldığı anlaşılıyor. Örneğin, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesinde görev alan ve geçmiş dönemde milletvekilliği yapmış Prof. Dr. Ruhi Ersoy, açılış konuşmasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ile görüştüğünü ve Bakan’la sohbetinde aşağıdaki ifadeleri kullandığını söylüyor; ancak raporda Ersoy’un sözleri arasından bu kısım kırpılmış.
“Sıfır enerji bağımlılığındayız, teknolojide zirvedeyiz ama Kuzey Avrupa ülkesindekiler gibi etekleri ile dolaşan erkekler ister misiniz diye sordum. O halde siz, milli enerji politikanız ile milli eğitim politikasını birlikte yürüttüğünüzü sizin ifade etmeniz lazım.”
İstanbul Medeniyet Üniversitesinde düzenlenen oturumlarda 8 masada 120 kişinin görev aldığını aktaran raporda, her masaya Medeniyet Üniversitesinden bir akademisyenin moderatörlük yaptığı belirtiliyor.
Toplantının açılış konuşmaları, LGBTİ+’ların aileye tehdit oluşturduğu iddiasıyla başlıyor.
İstanbul Valisi Davut Gül, 28. Dönem Milletvekili Yücel Arzen Hacıoğulları, 26. ve 27. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Ruhi Ersoy, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülfettin Çelik, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, Çalıştay Başkanı Doç. Dr. Turgay Şirin ve İstanbul Aile Vakfı Başkanı Ali Rıza Arslan’a ait açılış konuşmalarında, “sözde özgürlükçü ve heteronormatif aile rollerini yıkacağız hezeyanları ile hareket edenlerin” toplumu kimlik krizine sürüklediği ya da Batı Medeniyetinin dünyayı “cinsiyetsizlik” gibi sorunlarla baş başa bıraktığı gibi iddialar yer aldı.
Çalıştay Başkanı Doç. Dr. Turgay Şirin, açılış oturumunda “bu gibi bilimsel toplantıların” akademik açıdan çok önemli olduğu iddia etti. Şirin ayrıca yaptıkları bir araştırmada gençlerin bir kısmının “eşcinselliğin doğuştan geldiğini ve doğal olduğunu düşündüğü” bulgusunu, bir sorun olarak paylaştı.
Raporda aktarıldığı üzere açılış oturumunun ardından başlayan ilk oturum “Küresel Tehditler Karşısında Çocuk ve Gençler” oldu. Bu oturumda yer alan “Cinsiyet Yönelimleri (Temel Kavramlar) ve Cinsiyet Disforisi; LGBT Propagandası Mecraları, Yöntemleri, Etkileri” gibi başlıklar akran zorbalığı ve bağımlılık ile aynı oturumda tartışıldı.
Rapor, LGBTİ+’ları suç örgütü gibi gösteren onlarca tespit ve öneriler ile başlıyor. Küresel Tehditler Karşısında Çocuklar ve Gençler” başlıklı birinci bölümün ilk başlığında “LGBT Propagandası” yaftasıyla LGBTİ+ görünürlüğü masaya yatırılmış.
LGBTİ+’ların şiddetin ve ayrımcılığın mağduru değil tam aksine toplumda önemli bir güç odağı iddiasındaki giriş bölüm, LGBTİ+’ların “insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi toplumun neredeyse tamamının ortak hassasiyeti olan konuları istismar ederek” çocuklara ve ailelere zarar verdiğini savunuyor.
LGBT Propagandası ismi verilen bu bölüm “Durum Tespiti” ile başlıyor. Raporun bu bölümündeki tespitler, rapora konu olan ülkenin Türkiye olmadığını düşündürecek ölçüde şaşırtıcı ifadeleri barındırıyor. Örneğin, okullarda “LGBT güzellemesi” yapıldığı iddiasıyla ailelerin çocuklarını artık okula göndermek istemediği iddia ediliyor. Başka bir tespit ise Kore dizilerinin ve K-Pop müzik gruplarının “LGBT yaşam tarzını” yaygınlaştırdığı yönünde. Ayrıca, LGBTİ+’lara ilişkin “gerçekleri ortaya koyan bilimsel çalışmaların” sosyal medya platformlarında sansüre maruz kaldığı savunuluyor.
Durum Tespiti başlıklı başlıklı bölümde yer alan birkaç tema var. Bunlardan biri, LGBTİ+’ların kültür alanı üstünde hakimiyet kurduğu ve dijital araçlarla LGBTİ+ olmayı yaygınlaştırdığı iddiasından temelleniyor.
Kültür-sanat camiasının LGBTİ+’ların “desteklenmesini” zorunlu kıldığını iddia eden metin, bu desteği göstermeyenlerin kültür-sanat camiasından dışlandığını söylüyor. Kore dizilerinin ve K-pop müzik gruplarının takip edilme oranındaki artışın “LGBT yaşam tarzını yaygınlaştırdığını” iddia eden yayın, aynı zamanda sosyal medya fenomenleri aracılığıyla eşcinsel rol modeller oluşturulmaya çalışıldığını savunuyor.
Cinsel kimlik gelişiminin önemli parçasının oyunlar olduğunu söyleyen raporda, Youtuber oyuncuların (gamer), çocukların sağlıklı gelişimini bozduğunu; ayrıca Youtube Kids gibi çocuklara özel alanlarda LGBT propagandası yapıldığı iddia ediliyor.
Medya gibi pek çok sektörün “LGBT Propagandası” altında olduğunu savunan rapora göre giyim firmaları, LGBT’ye destek veriyor ve “bazı Türk firmaları da LGBT yaşam tarzının propagandasını yapan reklamlar” yapıyor.
Bir süredir kapatılmaları yönünde çağrı yapılan LGBTİ+ derneklerinin aslında “kendilerini mağdur olarak gösterdiğini” savunan raporda, çocukları “zehirleme” hedefinde olduğu söylenen derneklerin mağdur edebiyatı yaptığı ve buna karşı dikkatli olunması gerektiği salık veriliyor.
LGBTİ+’ların ayrımcılığa karşı örgütlenmesini ve dayanışmasını “LGBT Lobisi” diye adlandıran çalıştay katılımcıları, bu “lobinin” özellikle Kürt çocuklar, Kürt gençler ve göçmenler üzerinde çalıştığını iddia ediyor. Öte yandan, barolarda kurulan LGBTİ+ komisyonların LGBTİ+’ların hak arayışında “hukuksal zemin” oluşturması, zararlı bir faaliyet olarak değerlendiriliyor.
Üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin yer almasından duyulan rahatsızlığın ortaya koyulduğu metinde, bazı akademisyenlerin öğrencilerini LGBT savunucusu perspektiften bir tez yazmaya veya çalışma hazırlamaya “zorladığı” iddia ediliyor. Raporda, yine bir suçmuşçasına üniversiteli LGBTİ+ toplululuklarının varlığı hedef alınıyor.
Aileye yönelik en büyük tehditin “cinsiyetsizlik ideolojisi” olduğu iddia eden metinde, okullarda öğrencilere LGBT güzellemesi yapıldığını ve bu nedenle ailelerin çocuklarını okula göndermek istemedikleri söyleniyor.
Eşcinselliğin fizyolojik ve psikolojik problemlere yol açtığını iddia eden çalıştay katılımcıları, bu iddiaya yönelik bilimsel çalışmaların kasıtlı şekilde göz ardı edildiğini ve bu içeriklerin sosyal medya platformlarında hızlıca sansüre uğradığını savunuyor.
Transların ve ailelerinin cinsiyet uyum süreci ameliyatlarına mecbur bırakıldığını iddia eden rapor, destek almak isteyen kişilere “cinsiyetsizleştiren ilaçlar” verildiğini savunuyor. Türkiye’de beden disforisi yaşayan çocuklara kontrolsüzce tıbbi müdahale edildiğini iddia eden katılımcılara göre, ameliyatları yapan kurul üyesi doktorlar da LGBT savunucusu ve etik kuralları hiçe sayıyorlar.
Yapay aromalı ürünlerin ve bazı temizlik malzemelerinin insan biyolojisine etkisi de ilginç bir şekilde rapora giriyor ve bu ürünlerin hormonal bozulmalara neden olduğu, başka bir ifade ile tüketenlerin LGBTİ+ olmasına neden olduğunu savunuluyor.
Katılımcılar, çalıştay boyunca yaptıkları tespitlere karşı öneriler de geliştirmiş. Rapordaki her başlığın sonunda yer alan bu kısım, söz konusu LGBTİ+’lar olduğunda “LGBT Propaganda ve Dayatmasının yasaklanması” talebi üzerine kurulmuş. Propaganda ve dayatmanın yasaklanması diye anılan ise aslında yaşam haklarından başlayarak görünürlük, örgütlenme ve şiddetten uzak kalma gibi LGBTİ+’ların en temel haklarının yok edilmesi yönünde bir çağrı.
Öneriler bölümünde, bir suç örgütü ile mücadele edermişçesine LGBTİ+’lara karşı alınması gereken tedbirler yer alıyor. Buna karşın, her satırı LGBTİ+’lara karşı nefret söylemi içeren bu raporun bir maddesinde “farklı cinsel kimlikli insanlarımıza nefretle yaklaşılmaması gerektiği” ifadesi yer alıyor. Bu tavsiyenin nedeni ise peşin sıra açıklanıyor: “Çünkü bu tutumlar, bu kişilerin LGBT lobisinin içerisine düşmelerine neden oluyor”
Anayasa’nın aile kavramı bakımından güçlendirilmesi, sosyal medya platformlarının devlet tarafından daha sıkı kontrol edilmesi ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK) daha caydırıcı cezalara başvurması çalıştayda ortaya çıkan öneriler arasında. TRT’nin oyuncu seçerken dikkatli davranması ya da çocuk kitaplarının daha sıkı denetlenmesi gibi yasakçı tavsiyelerin yanında, metinde “yerli ve doğal” ürünlerin tüketilmesi gibi öneriler de yer alıyor.
LGBTİ+ derneklerinin inceleme altına alınması gerektiğini savunulan metinde, eşcinseller ve “eşcinsellik aktivistlerinin” birbirinden ayrı değerlendirilmesi öneriliyor: “Bir kavram yardımcı olunması gereken kişileri ifade ederken diğeri mücadele edilmesi gerekenleri belirtmektedir”. Resmi derneklerin yanı sıra resmi olmayan aktivist oluşumların listelenmesi gerektiğini söyleyen rapor, aktivistleri fişleme önerisinde bulunuyor.
LGBTİ+’ların tedavi olması gereken bir hastalar olmadığını ortaya koyan psikolojik danışmanlık merkezlerinden “sözde uzmanlar tarafından LGBT ideolojisine ve eşcinsel yaşam tarzına yönlendirildiği bilinmektedir” diye bahseden raporda, asıl mücadelenin kavramlar üzerinden verildiğini ve LGBTİ+ karşıtı hareketin “kendi kavramlarını üretmeye ve bir lügat oluşturmaya ihtiyaç” duyduğu ifade ediliyor.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.