“Şunu hatırlatmak çok önemli: Biz de bunları yaparken korkmuyor değiliz. Korka korka olsa da yapıyoruz çünkü başka seçeneğimiz yok.”
5 Ağustos’ta başlayan Gökkuşağı Merdivenleri Nöbeti, bu gece 40’ıncı kez tutulacak. İlk kez Gezi Direnişi'nde gökkuşağı renklerine boyanan ve ODTÜ kampüsünde artık sembolik bir anlama sahip merdivenler, yıllar boyunca rektörlüğün müdahalesine maruz kalsa da LGBTİ+’lar renklerden hiç vazgeçmedi.
Gökkuşağı Merdivenleri Nöbeti, bu sembolik noktanın bu yıl Onur Ayı öncesi tekrar tekrar beyaza boyanmasına tepkiyle doğdu; ancak aslında temel amaç, ODTÜ kampüsünde son yıllarda daha görünür hale gelen LGBTİ+’lara yönelik türlü şiddet biçimlerine dikkat çekmek, dayanışmayı büyütmek.
“Bu yıl merdivenleri beyaza boyayan rektörlük olmayabilir”. ODTÜ LGBTİQAA+ Dayanışması ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajın en çarpıcı kısımlarından biri bu. Çünkü uzun yıllardır LGBTİ+ aktivistlerinin kampüsteki direnişi, çoğunlukla kayyum rektöre karşıydı. Ancak son yıllarda öğrencilerden bazılarının fobik tutumları daha gözlemlenebilir hale geldi. LGBTİ+ karşıtı grupların peyda olmasının kampüsteki güvenli alan için bir tehdit olduğu ODTÜ’de, kötü gidişata “Yeter” demek için gökkuşağı merdivenlerinde nöbet tutulmaya başlandı.
“Olay sadece merdivenler değil, bu kadar cesur var olduğumuz bir alanı bizden almak istiyorlar” diyen Dayanışma’dan Deniz, mücadelenin ODTÜ’de bozulmak istenen güvenli alanı korumak olduğunu hatırlatıyor. Dayanışma’dan bir diğer aktivist Ekin’in de söylediği gibi, Merdiven Nöbeti de bu yüzden sadece merdivenlerin rengini koruma amacı taşımıyor, şiddet ekseninde ilerlemeyen pozitif bir dayanışma kültürünü yeşertme amacında.
Gökkuşağı Merdiven Nöbeti’nin 40’ıncı gününde, ODTÜ LGBTİQAA+ Dayanışması’ndan Ekin, Deniz ve Nazlı ile baştan sona nöbeti, üniversitedeki dayanışma atmosferini ve kampüsteki LGBTİ+fobi ile imtihanlarını konuştuk!
Genç aktivistler, nöbet sayesinde tazeledikleri umutlarını ve nöbetin yarattığı mutluluğu paylaşırken bir yandan da buruklar. Son yıllarda kampüste dayanışmaya ihtiyaç duydukları anlarda yalnız hissettikleri kimi anlar yaşadıklarını aktaran LGBTİ+ öğrenciler, ODTÜ bileşenlerini desteğe çağırıyorlar.
Aktivistleri bu çağrıya iten kampüs koşullarını daha iyi anlamak için bu kapsamlı röportajın her satırına kulak verme davetiyle, sözü Merdiven Nöbeti tutan ODTÜ’lü lubunyalara bırakıyoruz.
Nöbete ne zaman başladınız ve sizi “Nöbet tutuyoruz!” kararına iten neydi?
Deniz: Bu yıl ilk kez 1 Haziran’da, ODTÜ 6. Onur Haftası öncesi merdivenleri boyadık. Onur Ayına girerken sembolik olarak renkleri canlandırmaya karar almıştık. İlk boyamadan iki gün sonra merdivenler beyaza boyanmıştı ve bizi destekleyenler sosyal medya üzerinden büyük bir tepki gösterdi. Aynı gün biz merdivenleri gökkuşağına boyasak da iki gün sonra tekrar beyaza boyandı.
O süreçte Onur Yürüyüşü ve kampüste artan polis şiddetiyle uğraşıyorduk açıkçası. Psikolojik olarak çok zor zamanlardan geçiyorduk. Bilindiği gibi hem seçim vardı hem de seçim gecesinde bile hedef gösterildik. Üçüncü kez boyadığımızda “Artık bu şeye yeter demeliyiz” gerekliliğini duyduk. Bir noktada olay merdivenleri beyaza boyamak değil, bizi yok etmek ya da bu kadar rahat ve cesur bir şekilde yaşadığımız bu alanı bizden almak istiyorlar gibi bir durum fark ettik. Çünkü bu yıl ilk kez yürüyüş gününde kampüsün her yerinde fobik stickerlar bulduk. Onlara karşı varız ve gitmiyoruz hiçbir yere demek için 5 Ağustos’ta nöbeti başlattık.
Yürüyüşe 1 gün kala LGBTİ+’lar ODTÜ’de hedef gösteriliyor
Ekin: Son zamanlarda, kampüste LGBTİ+’ları hedef alan pek çok şey yaşandı. Kocatepe kahvecisinde bir arkadaşın uğradığı ayrımcılıktan başlayarak son olarak ODTÜ Onur Yürüyüşü’ndeki atmosfere… Yürüyüşte kolluk kuvvetlerinin okula girişi, aynı şekilde fobiklerin tutumları merdiven nöbeti kararına etki etti. Mesela bir video var, biz gözaltına alınırken bazı insanlar gülüyor. Bizim fobik diye tanımladığımız, merdivenleri boyamasından şüphelendiğimiz, fobik stickerları yapıştıran insanlar o videoda da varlar.
Bu gibi olaylar giderek birikti. Hatta biz U3’e [amfisine] ODTÜ Onur Yürüyüşü için pankart asmıştık. Pankarttaki “onur” kelimesi kesilip, ters çevrilip tekrar asıldı. Bu çok tehditkar bir olay. Bunların hepsinin sonunda, her ne kadar bizim hala merdivenleri gökkuşağına boyamaya motivasyonumuz olsa da “Artık yeter!” diyerek nöbeti başlattık.
ODTÜ merdivenlerini rektörlük boyamıyor mu sizce?
Ekin: Bizce hayır. Çünkü arada şöyle bir bağ kuruyorum, bu fobik stickerların yapıştırılması olsun, pankarttaki onur kısmının çıkarılıp ters asılması olsun… Bunlar hep arka arkaya gelen şeyler. Sonrasında da merdivenlerin sürekli boyanıyor olması… Bunların ben açıkçası bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Deniz: Hikaye saçma şeyler taraflar var. Merdivende çizdiğimiz feminist sembol vardı, onu bile ayrıca insan sembolüne dönüştürmüşler. Yapıştırdığımız stickerları yırtmaya çalışıyorlar ya da merdivenleri aşırı kötü bir şekilde boyuyorlar… Bir kere, birinin hiç kimse fark etmeden merdivenleri boyamaya çalıştığını gördük. İlk başladığında doğru düzgün yapıyordu, sonra insanlar gelmeye başladığında acele etmeye başladı. Rektörlükten biri olsa, hiç kimseden korkmayıp bunu yapabilirdi diye düşünüyorum.
Ekin: Önceden rektörlük boyadığı zaman, çıkmayan boyalar vardı. Gerçekten boyaydı. Ama bu en sonki, boya değil o… Bir yandan sabah korkarak yapılıyor. Biz nöbet tutarken birisi merdivenlerin başında durup fotoğraf çekmeye çalıştı. Biz de onu, o gece boyayacaklardı ama “Bunlar burada!” şeklinde arkadaşlarına haber ettiğine yorduk.
Nöbete dönelim, kimler tutuyor nöbeti?
Ekin: Gece 12.00’den sabah 09.00’a kadar nöbet tutuyoruz. ODTÜ LGBTİQAA+ Dayanışma olarak tutuyoruz nöbeti, aynı zamanda ODTÜ Onur Yürüyüşü Komitesi’nden arkadaşlar da destek oluyor. Bunun haricinde herhangi bir destek olmadı. Özellikle ODTÜ’deki Siyasetler (siyasi fikir toplulukları) neredeyse hiç destek olmadı. Yalnız bırakıldığımız bir dönemde olduğumuzu söyleyebiliriz aslında.
Nöbete daha fazla insan gelmemesinin sebepleri arasında sizce ne var?
Ekin: Siyasetlerin desteğinin azalmasının, ODTÜ Onur Yürüyüşü’ndeki tutumlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu uzaklaşma sanıyorum ki yürüyüşü LGBTİ+ özneler örgütlediği için ön tarafta öznelerin bulunması gerektiği şeklinde bir tartışmadan kaynaklanıyor. Öz örgüt olmayan bir grubun hakimiyeti olmasın diye, Onur Haftasını örgütleyen Komiteye dahil olacak lubunyaların örgütüyle değil, bağımsız katılmasını istemiştik. Bundan dolayı karşıtlıklar oldu. Hatta ODTÜ Onur Yürüyüşü sonrası bir forum alındı. Yine çok az kişi katıldı ama neden yanımızda olmadıklarına dair forum sırasında oraya atıfta bulunarak bunu açıklamaya çalıştılar.
Deniz: Ben de bu konu özelinde bir şeyler eklemek istiyorum. Geçen yıllardaki eleştirilere bakarak, bu yıl Onur Haftası Komitesi örgütlerden bağımsız oluşturulsun istedik ve böyle ilerledi. Ne kadar işe yaradı ne kadar çok kişiye ulaşabildik bu yıl tartışılır ancak daha kapsayıcı olmaya çalıştık. Bir sonraki yıl da bu yılda yapılan hatalara bakılarak farklı bir yol izlenebilir tabii ki.
Nöbet konusuna dönecek olursak genel bir dayanışma çağrısı çıkıldı, insanlarla iletişime geçildi. Nöbet 5 Ağustos'ta başladı. Vegan Topluluğundan birkaç kişi desteğe gelmişti, vegan kermes açtık. Kendi aramızda etkinlik üretmeye başladık. Aslında bize çok güzel bir alan açıldı hem sosyalleşmek için hem birbirimizi daha çok tanımak için bir alan... Bir grup insan olarak uzun zaman geçirdiğinizde yakınlaşıyorsunuz, birbirinizi de tanıyorsunuz. Bu alan çok kıymetli. Bu kadar kötü hissettiğimiz, bu kadar olay yaşadığımız bir dönemden sonra aynı amaç için, sembollerimizi korumak için bir araya gelmek psikolojik olarak da çok faydalıydı.
Nöbet dışında bir yandan etkinlikler yapıyorsunuz, film gösterimi onlardan biriydi. Katılım nasıldı?
Deniz: 100 kişiye yakın. O etkinliği ODTÜ Sinema Topluluğu (SİTOP) ile beraber yaptık. Bu süreçte epey yanımızda durdular. Onların geleneksel gösterim günleri var, açılışında merdiven nöbeti için çağrı yapmıştık. Ardından kuir film etkinliklerini merdivenin oraya taşıyıp gösterdik. Etkinlikten önce neden merdiven nöbetine başladığımızı da etkinliğe gelenlere açıkladık.
Bir daha tekrarlayalım öyleyse, nöbetin talebi ne ve neye ulaştığınızda bitirebiliriz dersiniz?
Ekin: Ben nöbet talebinden bahsedebilirim. Gökkuşağı merdivenleri hem iktidarın hem kayyumun fobisine karşı durduğumuzu gösteren sembolik bir şeye dönüştü. Aynı zamanda ODTÜ’deki bazı kesimlerin LGBTİ+ fobisine karşı durduğumuzu da gösteren bir sembol. Bu merdivenleri korumak, bir tür “Yeter!” demenin yolu.
Deniz: Bu nöbet ve bu merdivenleri korumak sadece ODTÜ’deki olaylara bağlı değil şu anda. Türkiye'de herhangi bir renkli bir şeye karşı, İstanbul’daki o en sevdiğimiz vapurun beyaza boyanmasına karşı ya da ne bileyim, bayrakları, renkleri yok etme çabalarına karşı bir duruş.
Gökkuşağını kamusal alanlardan silme çabası devam ediyor
Sadece Türkiye’de de değil. Mesela benim için son haftalarda Lübnan’daki kuirlerin drag şovlarının saldırıya uğraması, hükümetler tarafından “gey propaganda” yasağı getirilme çabaları ya da Ortadoğu’nun farklı yerlerindeki panik… Bizi yok etme isteklerine karşı bir “Yeter!” duruşu.
Eylemi değerlendirirseniz peki, başarıya ulaştığını ve istediğiniz yerde olduğunu düşünüyor musunuz?
Ekin: Nöbet tutmanın kendi içimizdeki dayanışma dinamiğini daha da güçlendirdiğini açıkçası söyleyebiliriz. Sinema, Müzik, İzci, Çevre, Moda gibi topluluklardan aldığımız destek; aynı şekilde nöbet tutan, desteğe gelen arkadaşlıklarımızla dayanışma bağının güçlenmesi kıymetli. Çünkü nöbette sadece oturup nöbet tutulmuyor: Sohbet ediliyor, politik şeyler de konuşuluyor, bir bağ kuruluyor arada. Bu şekilde amacımıza ulaşacağımızı söyleyebiliriz.
Genel olarak ODTÜ’deki Siyasetlere vurgu yapacağım aslında. Siyasetlerin desteğini almak konusunda ben en azından amacımıza ulaşabildiğimizi kendi açımdan söyleyemiyorum.
Deniz: Bence bir noktada amacımıza ulaşabildik. Her sabah derse giden insanların aynı lubunya grubunu görmesi, Ankara gecelerinin soğuğunda 30 gece nöbet tutmak çok kolay değildi. ODTÜ LGBTİQAA+ Dayanışması’ndan çok fazla kişi derslerine gidiyor. Benim işim var, her gün işe gidiyorum. Bu kadar kişi, okuluna işine rağmen gelip her gece burada kalıyorsa demek ki burada hiçbir şeyden vazgeçmeyen bir grup var. Birçok insan da bizi tanıyor. Birkaç teyze var her gün bize “günaydın” diyerek geçiyor, koşuya çıkan birkaç öğrenci her geçişlerinde selam veriyor.
Bir de fobiklere mesajı oluyor nöbetin. Geçende şöyle bir olay olmuştu: Kampüsteki homofobik grupta olduğunu bildiğim bir kişi, bir gün bizi protesto etmeye kalkıştı. Aşırı saçma bir şekilde merdivenlerden yürümeyi reddedip, bize bakarak köşeden yürüdü. Bence bu kişileri bu kadar komik durumlara düşürmek de bir kazanım. Ayrıca Ekin’in dediği gibi birbirimizi daha iyi tanıdık, birbirimize yakınlaştık. Bence amacımıza ulaştık.
Merdivenleri fobik grup diye bahsettiğiniz kişilerin boyadığı fikrine daha yakınsınız ama ODTÜ Onur Yürüyüşü’nde görüldüğü üzere okuldaki fobik öğrenciler hem İç Hizmetlerle beraber polisle iş birliği içerisindeydi. Bu merdiven boyama işinde rektörlükle işbirliği yürütüyor olabilirler mi sizce?
Deniz: Şey çok garip mesela, genellikle Fizik’te asılan pankartları İç Hizmetler alıyor. Bu sene alınıp binadan indirip alıp, onur kısmını kesip, yukarıya çıkıp asmak… Soru işareti. Bunun yapılması için doğal olarak İç Hizmetlerle iletişime geçilmiş olması gerek. Ama bu konuda kesin bir bilgimiz yok elbette, fikir yürütebiliyoruz sadece.
Ankara’nın en güçlü LGBTİ+ örgütlenmelerinden birinin üzerine hükümet ve polis, kayyum rektör hatta çeteler gibi iktidar aygıtları tarafından gelen çok büyük baskı görüyoruz. Sadece Dayanışma’nın fikirlerini değil aynı zamanda lubunya özneler olarak sizin hissettiklerinizi de soruyorum: Sizce ODTÜ’deki LGBTİ+ örgütlenmesi, buradaki lubunyalar, bu sınavı verebilecek mi?
Ekin: Sürekli aynı şeye vurgu yapıyorum. Aramızdaki dayanışma ruhunun güçlü olması bize çok büyük bir motivasyon kaynağı oluyor gerçekten. Her şey arka arkaya geldi. ODTÜ Onur Yürüyüşü’nde yaşadıklarımız, onun öncesinde Kocatepe’de yaşanan fobik olay ya da merdivenlerde trans bayrağının yırtılması… Mesela sadece bu son söylediğimi ele alsak… Evet o trans bayrağı yırtıldı ama biz kocaman bir trans bayrağı bastırıp onu astık. Yine orada gullümümüzü döndürdük. Sohbetlerimizi ettik, merdivenimizi boyadık. Aslında bu kötü olayların üzerini biz dayanışmamızla kapatıyoruz.
Deniz: Ben lubunyaların genel olarak çok güçlü olduğunu düşünüyorum. O da özne olmayanın anlamayacağı şeylerden biri bu. Her taraftan ve farklı taraflardan şiddete maruz kalıyoruz ki… Gerçekten bir noktada doğal olarak güçlü hale geliyoruz. Çünkü bir şekilde yaşamak istiyoruz ve yaşamı savunuyoruz. En sevdiğim sloganlardan biri “Nefrete inat yaşasın hayat!”. Bu söz, tüm bu şiddete rağmen yaşamaya devam edebildiğimi vurguluyor.
Kendi deneyimimden yola çıkarsam… Ben hayatımda en büyük kaybı yaşarken, en zayıf olduğum dönemdeyken bile 21 gündür nöbete gelebiliyorsam bence kaybedecek taraf biz değiliz. Haklı mücadelesi olan kazanıyor. Ben inanılmaz güçlü insanlar olduğunu gördüm. Lubunyalar bir şekilde yaşamaya devam edecek. Haklarından vazgeçmeyi düşünen yok.
Ekin: ODTÜ içindeki genel dayanışma hissinden bahsettik ama bence diğer şehirlerdeki lubunyaların yürüttüğü aktivizmden de güç alıyoruz. İstanbul’da Onur Ayında asılan bayraklar, yürüyüşler olsun, İzmir’deki Onur Pikniği mücadelesi olsun. İzmir Barosundaki o saldırıya rağmen hala bir şeylerin devam etmesi…
İstanbul, bir haftada iki kez LGBTİ+ bayrakları ile şanlandı!
Uşak Üniversitesi mezuniyetinde bayrak açan arkadaşımızın cesaretinden de aldık. Mezuniyetlerde açılan bayraklardan, bu arkadaşlara yönelik iktidar ve kayyumların fobisine olan öfkemizden gücümüzü topluyoruz. Biz bunlardan çok fazla motivasyon ve enerji alıyoruz. Ve de o şekilde devam edebiliyoruz aslında.
Uşak Üniversitesi: “LGBT paçavrası açan öğrenci hakkında işlem başlatıldı”
Deniz: Mezun öğrenciler bayrak açıp yürüdüklerin kopan o alkış hala kulaklarımda. İktidar bizi hiç kimsenin sevmediği dışlanmış bir grup olarak göstermeye çalışıyor ama gerçeklere baktığımızda bize uygulanan şiddetin meşru olmadığını gören büyük bir kitle var. Yok etmeye çalışacaklar ama başarabileceklerini düşünmüyorum. Yok edemeyecekler!
ODTÜ’deki politik atmosferi konuştuk, siyasi aktörleri konuşuyoruz ama o kadar gece nöbeti tuttunuz… Biraz size kalanlardan bahsedelim mi? Aklınızda yer eden bir şeyler var mı?
Nazlı: Arkadaşım gitar getirmişti. Çaldık, birlikte şarkılar söyledik. Bize de akort öğretmeye çalışmıştı. Bayağı keyifliydi. Her günümü artık akşam nöbete göre ayarlamaya çalışıyordum. Nöbette çok güzel şeyler biriktirdik. Daha fazla tanıştım insanlarla. Daha da yakınlaştık.
Dayanışmada yenisin değil mi Nazlı? Ne kadar oldu üniversiteye gireli?
Nazlı: Evet, bir sene oldu. Dayanışmanın etkinliklerine geliyordum. Sonrasında daha fazla rol almak istediğimi fark ettim. O bütünleşme nöbetle birlikte gelişti.
Deniz: Bu nöbette ve direnişte en güzel şeylerden biri çoğu gelen kişinin ilk yılı olmasıydı. Çünkü yeni gelenler artık korkuyor gibi bir imaj oluşturulmaya çalışılsa da nöbetin büyük bir kısmını okulda ilk yılı olan öğrenciler tutuyor.
Anlar olarak aklımda kalanlar… Bir gece Kalp Çarpıntısının ikinci sezonunu izlemiştik (Gülüşmeler). Herkese izletmeye çalıştığım diziydi ve orada izledik. O çok güzeldi. Ya da yaşadığım sorunlardan sonraki gece nöbete geldim. Oradaki insanlardan destek görebilmek, benim çektiğim o acıyı anlayabilecek kişilerle aynı ortamda bulunmam, şu an daha iyi bir yerde olmamı sağlayan şeylerden biri.
Bir de çok dedikodu döndü (Gülüşmeler)! Çok eğlenceliydi. Müzik her gece vardı. Başka ne oldu? Gelen insanların tepkileri! Mesela bir sabah bir teyze geliyor. Hiçbir şey bilmeden yardım ediyor. “Aaa! Gençler… Renkler… hahaha “ diyor (Kahkahalar). “Bu beyazdan çok daha güzel” diyor. Belki gökkuşağının neyi temsil ettiğini bilmiyor. Başka gece bir kişi geliyor. Giderken çok zorlanıyoruz, iki kişiyiz. Çadır var, iki sandalye falan… Geliyor yardım ediyor.
Röportajı bitirmeden önce nöbeti tutanlar olarak, Dayanışma olarak -belki bahsettiğimiz yalnızlaştırmaya yönelik- nöbeti takip edenlere ya da haberi olmayanlara ne söylemek istersiniz? Ve bir çağrınız var mı?
Ekin: İktidarın, kayyumun, ODTÜ içerisindeki bazı fobik kesimleri yaptığı şeyler bizi asla yıldırmıyor, yıldırmayacak. Çünkü biz kendi içimizde çok güçlüyüz. Dayanışmamız var. Nöbet sadece bir nöbetten ibaret değil, biz orada gullüm de döndürüyoruz. Evet bir mücadele veriyoruz ama negatif bir yerden değil pozitif bir yerden bu mücadeleyi veriyoruz.
Talebim şu olabilir: ODTÜ içerisindeki toplulukların ve Siyasetlerin merdivenleri yalnız bırakmamak adına katkılarını beklediğimizi söyleyebiliriz.
Deniz: Okuldaki destekçi olabilecek gruplara seslenmek istiyorum: Bizden vazgeçerek daha büyük kazanımlar gerçekleşmiyor. Bizim mücadelemizin sadece lubunyalar için olmadığını anlamak çok önemli. Bizim mücadelemiz özgür, laik bir demokratik mücadele. Gerçekten bu hakları savunuyorsan ve alanları kaybetmek istemiyorsan bizi savunmak zorundasın. LGBTİ+ haklarından vazgeçen ülkeler çok şey kaybediyorlar. Bunu anlayın. Fobi, nefret, mizojini, patriyarka sadece bize değil herkese zarar verir. Bunu ODTÜ’de bile tartışıyor olmamız üzücü. Sadece uyanıp bu mücadelenin önemini hatırlamak gerekiyor bence.
Ekin: Deniz’in dediklerine bir şey eklemek istiyorum. Biz genel olarak lubunya mücadelemizi yürüttüğümüz süreçte şöyle söylemlerle karşılaştık: “ODTÜ’ye polis girdiyse sebebi sizsiniz. Sebebi Onur Yürüyüşü yapılmasıdır”. Herhangi bir mücadele içerisinde hiyerarşi kurulmamalı. Bütün mücadeleler kesişimseldir. Birbirimizden güç almak zorundayız. Bizi görmezden gelerek kendi mücadelelerini de söndürmek zorunda kalıyorlar. Bunu yapmamalılar.
Üniversitelerin Güz Dönemi başlamak üzere. Kampüsü ışıldatacak bir sürü genç lubunya gelecek. Hem şu ana kadar ODTÜ’de örgütlenmeyen, çekinceleri olan, haklı korkuları sebebiyle mücadeleye dahil olmamış kişilere hem de kampüse yeni gelecek lubunyalara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Deniz: Gerçekten korkutucu şeyler var. Seçimleri de kaybettiğimiz için korkular daha çok artacak. Ama şunu hatırlatmak çok önemli: Dayanışma’dan bizler de bunları yaparken korkmuyor değiliz. Nöbeti, onur yürüyüşlerini korkarak yapıyoruz. Korka korka olsa da yapıyoruz, başka seçeneğimiz yok.
Ekin: Her şeyi birlikte yapıyoruz. Her şeyi dayanışarak yapıyoruz. Ne kadar çok kişi olursak ne kadar fazla emek sarf edersek kazanımlarımız da bir o kadar fazla olacak. Deniz’in de dediği gibi biz de bazı şeyleri korkarak yapıyoruz. Ama yine de insanların kendilerini en güvenli hissedecekleri şekilde bu mücadeleyi yürütebilecekleri birçok alan var aynı zamanda. Sadece mücadeleyi yürütmek de değil tabii ki, aynı zamanda gullümümüzü döndürüyoruz. Bize enerji ve motivasyon oluyor böyle şeyler. O açıdan da çok tatlı bir şey bu mücadeleye katılmak ve katkı sağlamak.
Deniz: Bir şekilde herkesin güvenliğini sağlayabilecek şekilde bunu yapmaya çalışıyoruz. Lubunya mücadelesi içinde birçok alan var çünkü birçok farklı alanda uğraşıyoruz. Senin güvenliğin için hangi alanda mücadele vermek gerekiyorsa orada verebiliyorsun. Bunu en iyi bilen biziz. Bu alanların güvenliğini, risklerini en iyi anlayan bizleriz. Çünkü özneyiz hepimiz. Gerçekten birbirimize çok iyi geliyoruz.; tek olmak, yalnız olmak çok zor. Birçok şeyi aşmak için birbirimize ihtiyacımız var.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.