ÜniKuir Genel Koordinatörleri Balkan ve Gür’ün de konuşmacı olduğu Komisyon’un gündemini Türkiye’deki LGBTİ+ hakları ihlalleri oluşturdu.
Türkiye saatiyle 16:00’da başlayan toplantının birinci bölümünde, TBMM ve Avrupa parlamenterlerinden oluşan üyeler, Avrupa Komisyonu’nun ve Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi (EEAS) temsilcileriyle AB-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumu hakkında görüş alışverişinde bulundu.
Türkiye’den LGBTİ+ aktivistlerin ağırlandığı toplantının ikinci bölümünde ilk konuşmacı ILGA Europe’ta Türkiye danışmanı olarak görev alan aktivist Marsel Tuğkan Gündoğdu oldu. Dünya genelinde LGBTİ+’ların ayrımcılığa uğrayarak temel haklara erişimde sorunlar yaşadığını ifade eden Gündoğdu, Türkiye’de son dönemde artan kutuplaştırmaya yönelik söylem ve uygulamalara dikkat çekti. Gündoğdu, LGBTİ+ varoluşların yasalarca tanınmadığını, bunun sonucu olarak da LGBTİ+’ların görünmez kılındığını ifade etti.
Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’un Meclis’ten geçmesini örnek gösteren LGBTİ+ aktivisti, benzer biçimde Türkiye’deki STK’lara yönelik baskının da arttığını ve bunun sivil topluma, temel hak ve özgürlüklere zarar verdiğini belirtti. Gündoğdu, hükümeti LGBTİ+’ların anayasal haklarını kullanabilmelerine imkan sağlayacak gerekli adımları atmaya çağırdı. Hükümetin özellikle LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığı önlemede, toplantı ve gösteri hakkını korumada ve eşit yurttaşlık hakkını tanımadaki sorumluluğunu hatırlattı.
Gündoğdu’nun ardından sözü ÜniKuir Genel Koordinatörü Özgür Gür aldı. Gür, Avrupa Birliği’nin Polonya ve Macaristan gibi ülkelerdeki LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemlerine nasıl karşı çıktıysa, Türkiye’de LGBTİ+’lara karşı yürütülen sistemli baskıya karşı da aynı şekilde ses çıkarmasını umduğunu ifade ederek söze başladı.
LGBTİ+’ları kriminalize etmeye hatta LGBTİ+ aktivizmini terörizmle bağdaştırmaya yönelik teşebbüsleri üzülerek takip ettiklerini söyleyen Gür, LGBTİ+’ların karşılaştığı baskı ve şiddeti özetlerken aktardığı verilerin tamamının sivil toplum tarafından sağlandığını, devletin LGBTİ+’lara yönelik hiçbir veri toplamadığının altını çizdi:
“Hatta bu konudaki bilgi edinme hakkımızı kullanarak yaptığımız başvuruların cevapsız kaldığının altını çizmek istiyorum. LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılıklara dair gerçek rakamların yüzlerce kat daha fazla olduğunu tahmin etmekle beraber bu rakamların dahi Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden yüksek olduğunu görebiliyoruz.”
Hükümetin devlet aygıtlarını ve yetkisini kötüye kullanarak toplumu manipüle etmeye çalıştığını ifade eden Gür, konuşmasına Türkiye’de LGBTİ+’ların maruz kaldığı nefret söylemlerinden ve nefret suçlarından bazılarını aktararak devam etti. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın pandeminin başında eşcinsellik ve salgın hastalıklar arasında bir bağ kurarak nefret söyleminde bulunduğunu hatırlatan ÜniKuir Genel Koordinatörü Özgür Gür, bu açıklamanın yalnızca dini kurumlar aracılığıyla yapılmadığını devletin en üst kademeleri dahil olmak üzere devlet yetkilileri tarafından desteklendiğini işaret etti.
Türkiye’de bazı barolara, bahsi geçen nefret söylemini kınamaları üzerine soruşturma açıldığını aktaran Gür, ayrıca 2021 Haziran ayında gerçekleşen Onur Yürüyüşü’nün ardından Türkiye’deki bütün camilerde LGBTİ+’ların sapkın olarak nitelendiren hutbelerin okutulduğunu hatırlattı.
İçişleri Bakanı’nın LGBTİ+’lara yönelik sistematik baskıda önemli rol oynadığını belirten Gür, LGBTİ+’ları sıklıkla terörle mücadele başlığı altında andığını ifade etti. Gür, konuşmasına televizyonda LGBTİ+ temsillerine yer veren programları cezalandıran RTÜK’ün sansür politikasını eleştirerek devam etti. Öte yandan Gür, başka bir sansür politikası olarak LGBTİ+ ve gökkuşağı içerikli ürünlerin “çocukları koruma” bahanesiyle +18 yaş uyarısı ile satılmasını zorunlu kılan Ticaret Bakanlığı uygulamasını örnek verdi.
Özgür Gür, bir yandan LGBTİ+'ların ifade özgürlüğünün kısıtlandığını, diğer yandan iktidar tarafından LGBTİ+'lara yönelik nefret söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında cezasız bırakıldığını belirtti. Cumhurbaşkanlığı tarafından geçen hafta yayınlanan genelgeden de bahseden Gür, çocukları ve gençleri koruyacağı iddia edilen bu genelge ile atılacak adımların muallak olduğunu ifade etti ve bu gerekçelerin benzer şekilde LGBTİ+ yasaklar için de uygulandığını hatırlattı. Gür ayrıca, yakın zamanda ODTÜ Onur Yürüyüşü Davası’nda beraat verilmesine rağmen toplantı ve gösterilere yönelik saldırıların hala devam ettiğinin altını çizdi.
Konuşmasını AB’yi, Türkiye’deki mevcut atmosfer konusunda bilgilenmek için daha çok temas kurmaya çağırarak bitiren Gür, insan haklarının konuşulduğu her yerde LGBTİ+’ları konuya dahil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Üçüncü konuşmacı olarak toplantıda yer alan ÜniKuir Derneği Genel Koordinatörü Melike Balkan ise konuşmasına yasaların LGBTİ+’ları korumadığını hatırlatarak başladı. Trans kadın Hande Buse Şeker’in İzmir’de katledilmesini örnek olarak gösteren Balkan, mahkemenin bu suçun bir nefret cinayeti olduğunu görmezden geldiğini belirtti ve nitelikli kasten öldürmeden cezalandırmadığını işaret etti.
Türkiye’nin uluslararası alanda kendisini savunurken verdiği cevapların LGBTİ+’lara karşı uyguladığı baskıyla örtüşmediğinin bir kez daha altını çizen Balkan, Türkiye’deki herhangi bir LGBTİ+ etkinliğin kolayca hedef alınabildiğini, LGBTİ+’ların protesto düzenlemek ya da ifade özgürlüğü gibi en temel haklardan mahrum bırakıldığını hatırlattı.
ÜniKuir Genel Koordinatörü Balkan, hukuki süreçlerin işletilmediği nefret söylemi ve saldırılarının hükümet tarafından da desteklendiğini ifade ederek Boğaziçi eylemlerini örnek gösterdi. Sadece gökkuşağı bayrağı taşıdığı ya da kampüsteki eylemlere katıldığı için hakkında soruşturulma başlatılan öğrenciler olduğunu hatırlatan Balkan, hükümetin hedef almasının ardından Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ topluluğu BÜLGBTİA+’nın da kapatıldığını ifade etti.
ÜniKuir Derneği’nin devam eden çalışmalarından ve raporlarından alıntı yapan Balkan, üniversitelilerin cinsiyet kimlikleri veya cinsel yönelimleri sebebiyle kendini kampüste güvende hissetmediğini aktardı. Balkan ayrıca, Boğaziçi Üniversitesi örneğinde tekrar görüldüğü üzere LGBTİ+ öğrencilere yönelik hedef göstermelerin, LGBTİ+’ları terörle ilişkilendirme propagandasını beslediğini ifade etti. LGBTİ+ mücadeleyi terörle ilişkilendirme çabalarının yeni olmadığını hatırlatan Balkan, 2019 yılında Özgür Gür ve kendisinin de terör örgütü üyeliğinden göz altına alındığını ve hücrede tutulduklarını hatırlattı.
Türkiye’de LGBTİ+ gençlerin ve çocukların olduğunu söylemenin ölüm tehditlerinin yanı sıra yasal soruşturmalara neden olduğunu ortaya koyarak yakın dönem örneklerinden bahseden Melike Balkan, bu paylaşımlar üzerinden ortaya atılan çocuk istismarı suçlamalarının hükümet yetkilileri, sağ grup ve partiler tarafından kamuoyunu etkilemek için kullanıldığını ifade etti.
İnterseks çocuklara, non binary öznelere ve trans+lara yönelik ayrımcılıkları sıralayan Balkan, uluslararası otoriteleri ve kamuoyunu Türkiye’deki insan hakları ihlaline karşı güçlü bir duruş sergilemeye; hükümeti ise LGBTİ+’ları hedef göstermeyi bırakmaya ve yasaları LGBTİ+’ları da kapsayacak şekilde düzenlemeye çağırdı: “Türkiye’de güçlü bir LGBTİ+ toplumu var ve biz korku duymadan yaşamayı hak ediyoruz.”
Konuşmacıların açıklamalarının ardından parlamenterlerden gelen sorular cevaplandı. “Yerel yönetimlerin farklılaşmasının LGBTİ+’lar için neyi değiştirdiği?” sorusuna karşı Balkan, eylem ve toplantıları engelleyenin valilikler olduğunu, onların da Cumhurbaşkanı tarafından atandığını bu yüzden de durumun değişmediğini hatırlattı.
Güvende hissedip hissetmedikleri sorusuna Balkan, “Hissetmiyorum, ne zaman bugünkü gibi bir konuşma yapsam sabahın 6’sında evimin basılıp gözaltına alınabileceğimi biliyorum. Ama bu bana özel değil tüm LGBTİ+'lar böyle hissediyor ve kimse güvende değil” cevabını verdi. Aktivist Marsel Tuğkan Gündoğdu ise soruyu yönelten Yunan parlamentere karşılık, Türkiye’deki politik atmosferin geçeceğini, LGBTİ+’lara yönelik nefretin tüm toplumlarda mevcut olduğunu savundu ve “Yunanistan’daki bir LGBTİ+’dan daha az tehlikede hissetmiyorum” cevabını verdi. Üniversite yönetimlerine ilişkin soruda ise Balkan, rektörlerin seçilmiş değil atanmış olduğunu hatırlattı ve Boğaziçi Üniversitesi’nde işlevsiz hale getirilen CTS birimini örnek vererek bu atamaların üniversitelerin yapısına zarar verdiği aktardı: “Ancak öğrenci topluluklarıyla birlikte buna karşı mücadele edeceğiz!”
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinde denetim organı olarak çalışması amacıyla kurulmuş bir organ. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecine ilişkin konularda görevli Komisyon, TBMM-Avrupa Parlamentosu arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini de görev edinmiş durumda. Komisyonun Eş Başkanları Sergey Lagodinsky ve İsmail Emrah Karayel.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.