Üç ayrı üniversiteden akademisyen, geçen ay yayınladığımız raporu değerlendirirken söz konusu verilerin kampüslerde açması gereken yolu vurguluyor.
ÜniKuir Derneği ve SPoD olarak, Ankara ve İstanbul’daki devlet üniversitelerini LGBTİ + hakları ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık temalı bir insan hakları izleme raporu yayınladık. Raporun, Türkiye’de LGBTİ+ hakları savunuculuğu çalışmaları alanına, insan hakları izleme çalışmaları bağlamında yenilikçi ve kapsamlı içeriği ile önemli bir katkı sunacağını umuyoruz.
Daha önce raporda ortaya çıkan mevcut tabloyu daha kolay anlamak için üniversitelerdeki durumu bize aktaran "5 Günde 5 Bulgu" paylaşmıştık. Şimdi ise izleme çalışmamızdan elde ettiklerimizi Galatasaray Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi İdil Engindeniz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sibel Yardımcı ve Hacettepe Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Burcu Şenel değerlendiriyor.
Raporun alandaki yerini inceleyen ve çalıştıkları kurumlar bağlamında değerlendiren akademisyenler, kendilerine ve akademiye düşen paya da vurgu yapıyor.
ÜniKuir ve SPoD işbirliğinde oluşturulan raporun, üniversitede çalışan bizler için önemli bir bilgi açığını doldurduğunu düşünüyorum. Raporun hazırlanma sürecinde Türkiye’de konuyla bağlantılı olarak yaşadıklarımız, raporun kendini dayandırdığı temel ilkeler de bu çalışmanın gerekliliğini çok sağlam bir şekilde koyuyor önümüze. Biz her ne kadar üniversitenin içinde, öğrencilerle temas halinde olsak da bazen genel tabloyu görmekte zorlanabiliyoruz. Hazırlanan rapor hem kendi çalıştığımız üniversiteyi hem de Türkiye’deki başka üniversitelerdeki durumu görmemizi sağlıyor.
Bunun somut karşılığı ne olabilir peki? Toplumsal cinsiyet odaklı derslerin azlığını dert ediniyorsak kendimize, bu dersleri arttırma yönünde çaba gösterebiliriz. Söz konusu dersleri sadece belli kişilerin vermediği, herkesin bu perspektiften bakarak dersini düzenlediği bir üniversite tahayyül edebilir ve bu süreci destekleyici adımlar atabiliriz, açık seminerler, sertifika programları gibi... Bunu şunun için söylüyorum, eğer eyleme geçmeye niyetimiz varsa bu ve benzeri raporlar bize bunun için güzel bir zemin hazırlıyor, bir kenarda unutulup giden metinler haline düşmemelerini sağlamak da bizim elimizde.
LGBTİ +’ları hedef alan nefret içerikli söz ve davranışların, fiziksel ve psikolojik şiddetin, hak ihlallerinin, yoksulluk ve dışlanma biçimlerinin üniversitelerdeki izdüşümünü takip açısından bu rapor önemli bilgiler içeriyor. Sonuçlar tahmin edilebileceği üzere, ama belki de tahminlerimizin ötesinde, normatif beklentileri boşa çıkaran (genç veya değil) bir üniversite öğrencisinin karşılaştığı zorlukları çarpıcı şekilde ortaya koyuyor.
Genel bulgulara bakacak olursak, görüşmecilerin üniversitede özgürce savunuculuk ve örgütlenme faaliyetinde bulunabileceğine inananların skoru 36, burayı güvenli bir alan olarak görenlerin skoru ise yalnızca 45. Demek ki aslında LGBTİ+’lar kendini tehlike veya risk altında hissediyor, yine benzer bir oran LGBTİ+’ların üniversite içinde fiziksel ve/ya psikolojik şiddete uğrayabileceğini düşünüyor. Ancak barınma hakkından faydalanırken ayrımcılığa uğramayacağını düşünenlerin skoru 33. Daha fenası, üniversite yönetimi, idari personeli ve güvenlik görevlilerinin LGBTİ+ hakları konusunda bilgi sahibi olduğunu düşünenlerin skoru 25’i dahi bulmuyor. Bu bağlamda akranlara güven çok daha fazla (56 skor).
Yine görüşmecilere göre, söz konusu üniversiteler, akademik faaliyetler kadar mevzuat, politika belgeleri ve yönergeler açısından da toplumsal cinsiyet eşitliği kriterini yakalamaktan uzak (değerlendirme puanı 5/10), haklar ve ayrımcılık perspektifinden toplumsal cinsiyet farkındalığını artıracak materyal, eğitim, seminer, rapor ve demeç sayıları ise çok çok düşük (2/8) ve cinsel şiddet ve tacizle mücadalenin kurumsallaştığını söylemek zor (4/10). Sonuç olarak söz konusu üniversitelerde kampüs ikliminin LGBTİ+’lar açısından destekleyici olduğunu söylemek mümkün değil (5/10).
Kendi üniversitem olan Mimar Sinan’a baktığımda sonuçların hemen hemen bu ortalamalar seviyesinde kaldığını görmek beni bir yandan şaşırttı, diğer yandan sonuçlar, bu tür izleme çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.
Çuvaldızı kendimize batıralım: Toplumsal cinsiyet eşitliğinin, LGBTİ+ haklarının ancak küçük bir çevre tarafından bilinmesinin önüne geçemediğimiz, bu açılardan üniversitenin farklı kesimlerine uzanan etkin çalışmalar yapamadığımız, akademik faaliyetler alanında (zorunlu ve seçmeli dersler, bölümler, programlar, merkezler) nispeten iyimser bir tabloyla karşı karşıya olsak bile, kampüs iklimini LGBTİ+’lar açısından destekleyici kılamadığımız açık. Bu rapor bize, kapsayıcı kampüsler için daha çok çalışmamız gerektiğini net bir şekilde gösteriyor.
LGBTİ+’ların üniversitelerin tüm bileşenleri içerisinde maruz kaldıkları hak ihlallerini tespit etmeye ve haklara erişimini izlemeye çalışan bu araştırmanın, hak savunucuları ve alanyazın için öncelikle büyük bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorum. Bu konuda hak ihlallerinin önüne geçmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğinde yol almak için pek çok adım atılabilir belki ama bu adımları belirlemek için mevcut durumun tespit edilmesi çok önemli. Bu izleme çalışması bunu çok yönlü şekilde yapmaya çalışıyor. Araştırmada hem odak grup çalışmasından ölçeklere uzanan farklı yöntem ve yollarla öznelerin sesini duyuyoruz hem de yönetmeliklerden müfredata ve faaliyetlere kadar çeşitli yapısal unsur ve bileşenleriyle üniversitelerin LGBTİ+ hakları bağlamında nerede durduğunun ipuçlarını görebiliyoruz.
Veri bazında üniversitelerin mevcut durumları arasında çeşitli farklar var evet; fakat sonuç olarak kurumsal yapı, işleyiş ve düzenlemelerde kat edilmesi gereken yol hâlâ uzun. LGBTİ+’ların haklarını gözeten yapısal düzenlemelerin ayrımcılığın azaltılmasında önemi aşikâr. Ayrıca LGBTİ+ hakları özelinde kampüs içi faaliyet ve çalışmaların görünürlüğün arttırılması ve üniversite mensuplarının farkındalığının geliştirilmesinde etkisi büyük.
Son olarak, üniversitelerde LGBTİ+ hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten her adım ve faaliyetin de her zaman üniversitelerdeki yaşama yansımadığını söylemek gerek. Bunun bir yanı elbette akademiyle toplumsal yaşam arasındaki makasın açıklığını akla getiriyor. Diğer yandan üniversite yönetimlerinde hâkim olan eril bakışla mücadele, üniversitelerin farklı katmanlarında çok farklı zeminlerde süregeliyor; fakat bu kazanımlar her zaman bir “çıktı” olarak görünür olamıyor. Bu araştırmanın, bu zamana kadar üniversitelerde yapılan ve raporda tespit ettiğiniz faaliyetlerin yanı sıra, istenip de yapılamayan ya da bin bir zorlukla farklı kanallarla yürütülmeye çalışılan mücadelenin farklı uğraklarını irdeleyecek nitel araştırmalara da vesile olabileceğini düşündüm.
Raporda yöntem olarak çağdaş akademik niteliklere uygun yenilikçi bir araştırma yöntemi kullanılmıştır. 2000’den fazla katılımcının raporlama sürecine doğrudan dahil olduğu izleme çalışması, nitel ve nicel yöntemlerin harmanlandığı bilimsel standartlara uygun bir izleme çalışmasıdır.
Çalışmada psikometrik özellikleri yeterli, geçerli ve güvenilir iki ölçek veri toplama aracı olarak geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Bu araçlar aynı zamanda bilimsel ölçek geliştirme süreçlerine uygun geliştirildiği için ilgili alanda gerçekleşmesi muhtemel akademik ve insan hakları izleme çalışmalarında da kullanılabilecek şekilde ilgililerin dikkatine sunulmuştur. Çalışmada ölçeklerle birlikte nitel veri toplama yöntemlerinden de faydalanılmış ve veriler ilgililerin dikkatine karma ve özgün bir analizle sunulmuştur. Türkiye’de insan hakları izleme çalışmaları genellikle daha küçük örneklem grupları ile gerçekleştirilirken bu çalışma, odağındaki evreni temsil edebilecek şekilde geniş bir grubun katılımı ile gerçekleştirilmiştir.
Çalışmanın yöntemine daha yakından bakmak gerekirse, ilk olarak gerçekleştirilen odak grup görüşmeleri ile izleme temaları saptanmıştır. Bu görüşmelerin verileri aynı zamanda ölçek geliştirme sürecinde literatürle beraber madde havuzunun oluşturulmasına katkı sağlamıştır. Sonraki aşamada çalışma için ölçek geliştirme süreci ve nitel göstergelere dayalı izleme süreci başlatılmıştır. Ölçek geliştirme süreci madde havuzunun oluşturulması, uzman görüşlerinin alınması, pilot çalışma ve daha sonra AFA ve DFA için 2 tur veri toplama şeklinde gerçekleştirilmiştir. Buna paralel şekilde nitel izleme göstergeleri belirlenmiş ve ilgili üniversiteler bu göstergeler ışığında izlenmiştir. Çalışmanın sonunda ölçekler aracılığıyla toplanan veriler ile nitel izleme çalışmasının verileri harmanlanmış ve rapor ilgililerin dikkatine sunulmuştur. Raporun yöntemsel olarak en güçlü tarafı, bilimsel standartlar izlenerek hazırlanmış olmasıdır. Bu çerçevede rapor bir insan hakları izleme çalışması olmakla beraber, aynı zamanda bir akademik araştırma raporu olma özelliği de taşımaktadır.
Üniversite mensuplarının ölçeklere verdiği yanıtlar ve yapısal izlemenin işaret ettiği noktalara baktığımızda, bu rapor bize kampüslerdeki güvenli alanlardan, akademik faaliyetlere, üniversitelerin toplumsal cinsiyet eşitliğine dair politikalarından, üniversitelerdeki taciz ve şiddete dair çok farklı konu başlıklarında bir çerçeve sunuyor. Sadece bu tematik alanlarda dahi LGBTİ+’ların haklarına erişimlerinin ayrımcılığa maruz bırakılmamalarını olumlu yönde etkilediğini söylemek mümkün. Örneğin, çalışma bize kampüste LGBTİ+ hakları ve görünürlüğü üzerine çalışan bir öğrenci topluluğunun, kampüs iklimini ve LGBTİ+’ların ayrımcılığa uğramamasını olumlu etkilediğini gösteriyor. Benzer şekilde eğer bir üniversitede, üniversite yönetimi ve politikaları ya da politika belgeleriyle yönergelerinin toplumsal cinsiyeti gözettiği takdirde ayrımcılığa maruz bırakılmama skorunun yükseldiğini görmek mümkün. Ancak çalışmanın sonuçları üniversite mensuplarını algı ve tutumu açısından pek de olumlu bir tablo çizmiyor. Akranlar arasında ve akademisyenler arasındaki ilişkilerde nispeten olumlu bir tablo ortaya çıkmış olsa da bu olumlu tablonun idari personel, üniversite yönetimi ve güvenlik görevlilerinin algı ve tutumlarını da içerdiğini söylemek güç.
Öte yandan bu çalışma yurtlara dair kapsamlı bir içerik barındırmakta sınırlı kalıyor. Çalışmada KYK yurdu, üniversite yurdu ya da özel yurtlar gibi bir ayrıma gidilememiş olsa da anketlerle ulaştığımız 18 devlet üniversitesinde LGBTİ+’ların en çok ayrımcılığa maruz bırakıldıkları alan olarak yurtları görüyoruz. Bu sonuç LGBTİ+ alanında çalışan bizlere üniversiteli LGBTİ+’ların barınma hakkına erişim konusunda daha kapsamlı araştırmaların yürütülmesi, bu konuda üniversitelerdeki mevcut durumun daha detaylı biçimde tespit edilmesi hem haklara erişim hem de savunuculuk alnında barınma problemlerinin görünür kılınması ve gündem edilmesi gerekliliğini gösteriyor.
Raporu daha detaylı incelemek isteyenler Türkçe ve İngilizce olarak paylaşılmış rapor için kuirizlem.org sitesini ziyaret edebilirler.
Sorumluluk Reddi:
Bu içerik CEİDizler Hibe Programı kapsamında Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla ÜniKuir Derneği’nin ve SPoD’un sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği ile Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği'nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.