ÜniKuir Eşit Haklara Erişim Programı gönüllülerinden yılın ilk ayı için bir film, bir dizi, bir oyun, bir albüm.
Lara, Kaibutsu (2023) filmini anlatıyor…
Sinemada izlediğim ilk kuir filmi, lisede okurken, 2017 yılında Beyoğlu Sinemasında izlemiştim. Call Me By Your Name’in (2017) ön gösterimi için uzun uğraşlar sonucunda bir şekilde bilet ayarlamış ve kendimi Beyoğlu Sinemasının iki salonundan büyük olanın koltuklarında otururken bulmuştum. Salon tamamen doluydu. Film başlamadan önceki kalabalığı hiç unutmuyorum. O kalabalıktakilerin kaçı lubunyaydı, kaçı yalnızca filmi merak edip gelmişti bilmiyorum; ama o kadar çok insanı orada, bir arada, görmek benim için her şey demekti.
28 Aralık akşamı, Erasmus’umun bitmesine sayılı günler kalmışken zaman öldürmek için bilet aldığım Kaibutsu (Monster) filmi ise yukarıda bahsettiğim deneyimden çok uzaktı. Salon birkaç yaşlı Fransız dışında bomboştu, saat çoktan 10’u geçmiş, herkesin üzerine hafiften bir yorgunluk çökmüştü. Call Me By Your Name başlamadan önce salonu esir alan o heyecandan eser yoktu. Ama nasıl olduysa filmden çıkıp son tramvaya yetişmek için koşarken 2017’de, Beyoğlu Sinemasının arka merdivenlerinden inen Lara’ya dönüşüvermiştim. Kore-eda, usta işçiliğiyle hikayesini ilmek ilmek örmüş, beni çocukluğuma, hep kayıp hissettiğim ve o salonda sonunda kendim için de bir yer olabileceğini fark ettiğim ana geri geri götürmüştü bir şekilde. Ve bu yer, ister İstanbul’da artık var olmayan küçük bir sinemada, ister yıllarca ve kilometrelerce uzakta kimsenin beni tanımadığı bir şehirde olayım her zaman benimle kalmaya devam etmişti.
Ekin, Modern Love (2019-2021) dizisini anlatıyor...
Aşkın kaç farklı hali vardır? Bir aşk diğerinden daha az mı değerlidir? Bir insanı kaç farklı şekilde sevebilirsiniz? Veee aşk kimler arasında yaşanır?
New York Times gazetesinin aynı isimli köşesinden uyarlanan Modern Love, John Carney tarafından geliştirildi. Toplam iki sezona sahip dizi, çıtırlık bölümlerden oluşuyor. Yemek yerken, birini/bir şeyi beklerken veya sadece evde pineklerken çok güzel akıp gidiyor. Çıtırlık dediğime bakmayın, her bölümün insanda bıraktığı hissiyat ve düşünme zinciri bambaşka oluyor. Her bölümün kendine ait bir konusu ve karakterleri var, farklı bölümlerde farklı simalar sizi şaşırtabilir hatta.
Peki sorulara gelecek olursak… Dizi bize bu soruların cevaplarını doğrudan vermiyor tabii ki. Ancak bu diziye dair en sevdiğim yanı gerçek hayattan aşkları anlatması. Çünkü bence aşk veya ilişkiler, masallardaki gibi önümüze düşmüyor ve taşsız yollardan ilerlemiyor. Dizide de birbirinden farklı aşkları işlerken tam olarak buna değiniyor: Aşkın ve ilişkilerin “anlatılmayan” tarafları. Bazen yanlış zamanda karşımıza çıkıyor, bazen beklemediğimiz birinden gördüğümüz şefkat bizi sakinleştiriyor, bazense yürümüyor. Benim favori bölümüm 1.sezon 1.bölüm (When the Doorman Is Your Main Man) çünkü o bölümdeki aşk bana farklı yerden dokundu. Bu arada bence love kelimesinin hem aşk hem sevgi yerine geçmesi de sanırım bu diziye yüklediğim anlamları derinleştiriyor. Yakınlarda Modern Love Amsterdam (2022-) serisi de çıktı. Amazon Prime’de orijinal hallerini bulabilirsiniz.
Son olarak da Modern Love dizisi üzerinden Amazon Prime’ın RTÜK tarafından üst sınırdan cezalandırıldığına değinmek istiyorum. Kuir ilişkilere ve ilişkilenmelere yer vermesi nedeniyle “Toplumun manevi değerlerine ve ailenin korunması ilkesine aykırı" bulunmuş dizi. Bence bu bilgi seyri diziyi daha keyifli hale getiriyor, yasaklara ve sansürlere inat aşkı anlatmaya/anlamaya devam edebilmek bana umut veriyor. Umarım siz de izlerken aynı naifliği ve umudu yakalarsınız.
Melis, Herkes Yolunda tiyatro oyununu anlatıyor…
Tek oyunculu ve tek perdelik Herkes Yolunda, tek başına bırakılmasına rağmen olduğu yerden gitmek için kendini ikna edemeyen bir kadının öyküsü. Babası ile başlayan terk edilmişlik, aşık olduğu kişi ve teker teker arkadaşlarının hem kendinden hem de yanından gitmesi ile devam eder. Onu bırakan ve hayatına dönemeyecek kişilerin kokusuyla dolan evi, bir zamanlar güzel koksa da artık ona kötü kokmaya ve boğucu gelmeye başlar. Arayınca kimseye ulaşamayan, sevişmek isteyince sevgi alamayan ve görünmek isteyince de görünemeyen bir kişinin hayattaki sıkışmışlığıdır oyunun anlattığı.
Oyunun başından sonuna bir valiz hazırlanmaya çalışılır, gitmek için hazırlanmaya çalışır. Mabel Matiz’in de Fatih albümünde “Veda Ettim Geçmişe” şarkısıyla değindiği şu satırları hatırlayarak; “Kendime bir yol vardı ve yürüdüm kendimce” hayatının kontrolünü eline almak ister. Oyunu yola çıkmak için ikna olmak ile gerçekten yola çıkmak olarak ikiye bölersek artık yola çıkma kısmına gelince bu sefer yolda oluşun anksiyetesi yükselir. Artık valizi de boş verip kendini yola atınca ne geçmişten ne boğulmaktan ne de gerçeklikle bozulan rüyalardan kendini kurtarabilen bir kadın vardır. Bedenine batan her dikeni çıkarabilir mi? İyileşebilir mi tüm bu yaralar? Gidebiliyor muyuz gerçekten yollarımıza? İstanbul’da iseniz Meltem Mülverik tarafından yazılan ve oynanan bu tiyatro ile yollarınızın kesişmesi dileğiyle.
Ege, All Day Breakfast Cafe grubunun son albümü Have You Seen This Queen’i anlatıyor…
All Day Breakfast Cafe ile What If Nile Rodgers and Fela Kuit Were Friends’in haftalık keşfime düşmesiyle tanıştım. 2021’de çıkardıkları bu tekli önce ismiyle sonra da kendisiyle beni kendine çekti ve 1 aydır her domestiklik vaktinde ya da tadım kaçtığında albümlerini açıp sallana sallana dinliyorum.
All Day Breakfast Cafe, 7 kadından oluşan Güney Londra çıkışlı bir funky/jazzy disko grubu. Günümüz Sister Sledge’i gibi glitterlı jazzy bir grup. 2020’de pandemi bebeği olarak bir araya gelen grup, özsevgi, pozitifilik ve toksik ilişkileri sona erdirmenin getirdiği coşkuya odaklanan şarkılar yaptıklarını söylüyorlar. 2020’den önce herkes başka gruplarda çalar söylerken, Londra’daki caz sahnelerinin ve jamlerin nasıl da erkek dominasyonunda olduğunu fark edince, bu 7 kadın doğal olarak bir araya gelmiş. Açıkçası iyi ki de gelmiş (Jam demişken, biriciğimiz Kadınlarla Jam’den de bahsetmezsem olmaz). 2023’ün Kasım’ında çıkardıkları albümlerinde Heartbreaker, Adrenaline Rush ve albüme ismini veren Have You Seen This Queen benim favorilerim oldu. Sweetest Revenge de grubun diğer şarkılarını hissettiriyorken bir de Eurovision coşkusu veriyor… Canlı performanslarına, adıyla müstesna bir şekilde, kahvaltı temalı oyunlar ekleyip dans yarışmaları yapıyorlarmış. Bunu görmek bana nasip olmaz ama kendilerini NPR Tiny Desk konserlerinde görmeyi çok isterdim. Evdeyken dans etmek, bir yere yetişirken hızlı hızlı yürümek ya da sadece müziğin keyfini çıkarmak isterseniz bu kraliçeleri bir görün derim.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.