"31 gündür süren mücadelemizi, öfkemizi, isyanımızı, yasımızı, sessizliğimizi duyurmak ve birbirimizi duymak için bugün hep birlikte yürüyececeğiz!"
*Tetikleyici içerik uyarısı: Deprem ve yeme bozukluğuna dair ifadelerin kullanımı.
Fotoğraf: Murat Bay / sendika.org
Amasra’nın boğazımdaki yumrusu geçemeden bir ton daha dizildi üstüne. Yutamıyorum!
6 Şubat depremlerinin üzerinden bir ay geçmesine rağmen hala karşılanmayan en temel ihtiyaçlar, hayatta kalanların maruz bırakıldıkları muameleler, kayıplarımız, kayıplarımıza ulaşamamamız ve sevdiklerimizle vedalaşamamamız boğazımızdaki yumruyu gittikçe büyütüyor.
Endişe, öfke ve utanç dolu günlerimiz, gecelerimiz yaşamları birlikte yeniden kurma çabamız ve dayanışmamızla akabiliyor.
Suyun varlığından utanıyoruz, suya uzanabilmekten utanıyoruz, üzerimizdeki kıyafeti değiştirebilmekten utanıyoruz, çamaşırımızın ve pedimizin yedeğinden utanıyoruz, bedenlerimizi, dilimizi ve zihnimizi 11 şehirdeki canlar için hareketsiz bıraktığımız tek bir saniyeye tahammül edemiyoruz. Uykuya tahammül edemiyoruz, yatağımızdan, üzerimize yıkılacağını bildiğimiz evimizde olmaktan utanıyoruz.
Sigara, ah ne çok sigara, abi vallahi ses geliyor bak 5. Kattan komşu sağ çıktı, termal kamera lazım hocam, şu an bulunduğunuz adresin yan sokağında hemen, bu gazaltı kaynak makinesi nasıl bir şey, sizin ekibinizin yanında var mı, garajdan makineyi nasıl ulaştırabiliriz, ambulans lazım, çadırınız geldi mi teyze, arama-kurtarma ekibini yönlendirmemiz lazım acil! ACİL ACİL! ACİL ABİ ACİL! ABİ VALLAHİ ACİL BAK BAŞINDAYIZ SES GELİYOR! Çadır ulaştı mı abla? Jeneratör, operatör, ekskavatör, vinç hepsini aynı anda aynı yere yönlendirmek, yönlendirebilmek, ulaşmak, ulaşıldığı an tükenmek, makinenin bozulması, sonrası feryat en baştan, etraftaki tüm sokaklar, ses kısık bağırmaktan… Çadır geldi mi abla?
Bulantı, çay, bulantı, sigara, kahve, bulantı, sigara, çay, bulantı, susuzluk, bir saniye telefonu elinden kenara bırakmamak, saatlerce tuvaletini tutmak, bulantı, günlerce banyo yapmamak, bir dakika ara vermeden hıncını, öfkeni, acını bedeninin tüm yetilerinden çıkarıp bayılana kadar efor sarf etmek, kilometrelerce öteden depo ve dağıtım koordinasyonları, çadır seferberliği, tır yükleme, bulantı, koliler elden ele, forklift, manuel forklift, buraya hijyen kolisi lazım, abla sigaran var mı, aralara uyku tulumlarını sıkıştıralım, yolunuz açık olsun, sağ salim… Bulantı.
Abla ne durumdasınız çadır geldi mi?..
Arada bir boşluk kalmayıncaya dek tüm malzemeleri tıra yükleyebilince gülen ilk yüzlerimiz, obsesif kompulsifliğimizin ilk kahkahalarımızı attırabildiği çay sigara araları, artık bölgeye destekler ve dostlarımız ulaşınca tüm öfke deryasının arasında azıcık da olsa oh dediğimiz anların varlığı. Sarılmamız durup durup… Atlatmadığı badire kalmayan çadırlarımız, dünyanın bir ucundan sipariş verilip Çin’den gelebilen ama Adana’dan Antakya’ya, Samandağ’a, Akçadağ’a, Ören’e kaçıncı seferinde varamayan çadırlarımız…
Girmediğimiz deliğin, uğramadığımız toptancının, pazarlık yapmadığımız esnafın, elimizin değmediği kolinin, dayanışmaya çağırmadığımız insan ya da kimi zaman yoldaş türün, kasa arkasındaki her bir pedi alabilmek için konuşmadığımız müşterilerin, deposunu boşaltmadığımız indirimli ucuzluk marketlerinin kalmadığı kilometrelerce öteden depo ve dağıtım koordinasyonları, il örgütleri, ilçe örgütleri, yerel yönetimler, feminist dayanışmalar, lubunya dayanışmaları, hepsinin afet koordinasyon ve dayanışma ekibinde elden ele, dilden dile çabalarımız…
Sonra kapında belediyeden gelen bir gıda ve hijyen kolisi, kapıyı açıp da içeri giremediğin hüngür hüngür merdivende dakikalarca ağladığın gün, elinin değdiği, yanından geçtiğin kolilerin, istiflerinden dizi dizi tıra yüklediğin kolinin kapına gelmesi. Sinir krizi yaşamadan akabilen gözyaşın. Sonrası kimsenin yüzüne bakamadan eve girerek küstüğüm suyla barışma…
Dostlarla karşılaşma…
“Endişe, öfke ve utanç dolu günlerimiz, gecelerimiz yaşamları birlikte yeniden kurma çabamız ve dayanışmamızla akabiliyor” demiştim ya yazının başında bu yaraları sarmanın bir başka yolu da alanlarda, meydanlarda karşılaşmak. Yalnızca birlikte hesap sormak için, kolektif öfkemizi haykırmak için değil; sarılabilmek, birbirimize tutunabilmek için. İyileşebilmenin, kendimizi ve birbirimizi sağaltabilmenin, yalnız olmadığımızı bilmenin, yaşamlarımızın da şehirlerin de gecelerin de bizim olduğunu duyurmanın, yaymanın zamanı 8 Mart!
Yıllardır süren feminist mücadelemizi, 31 gündür süren mücadelemizi, öfkemizi, isyanımızı, yasımızı, sessizliğimizi sözümüz, zılgıtımız ve çığlığımızla katmerlemek, duyurmak ve birbirimizi duymak için bugün caddelerde hep birlikte yürüyeceğiz!
Kadın ve LGBTİ+’lar olarak dostlarımızla, en güvende hissettiklerimizle, topluluğumuzla, örgütlerimizle, dayanışma alanlarımızla umudumuz, neşemiz, yaşamlarımız, güvenimiz, gücümüz, dirayetimiz, isyanımız için yürüyeceğiz!
---
ÜniKuir medya portalında yayınlanan köşe yazıları, yazarlarının sorumluluğundadır. Yazıların unikuir.org adresinde yayınlanmış olması, ÜniKuir'in metindeki görüşleri desteklediği anlamına gelmemektedir.
---
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.