Mahmut Şeren çocuklara armağan edilen bir günde, çocukluğuna sesleniyor.
Görsel: @cerensdreams
Beni yakından tanıyanlar bu yazıyı okurlarsa şaşıracaklar biliyorum. Ben duygularını dışarıya fazla açan biri değilim, dolayısıyla bu yazıyı yazmak benim için kolay değil. Ancak bu yazıyı lubunya bir çocuğun okuması ve yüzünde bir tebessüm belirmesi ihtimali, bir damla gözyaşıyla birlikte beni de tebessüm ettiriyor.
Bu yazıya LGBTİ+ aile gruplarına duyduğum sevgiden, minnetten, hayranlıktan bahsederek başlamazsam haksızlık etmiş olurum. Sizler LGBTİ+ çocukların her yerine dikenlerin battığı bu hayatta, o dikenleri tek tek söküp yaralarını öpen meleklersiniz. Sizler, bugün hala, küçük lubunya Mahmut’u iyileştiriyor, güçlendiriyor, sarılıp kucaklıyorsunuz.
Dünyadaki bütün çocuklara armağan edildiği söylenen çocuk bayramını, hafızalarımıza LGBTİ+ nefretinin çocuklar üzerinden yeniden üretildiği bir gün olarak yerleştirdiler. Esasında beni nefret, şiddet ve ayrımcılığa tanıklık etmek eskisi kadar etkilemiyor ne zamandır. Her tanıklığı soğuk bir bakış, katı bir vücut, bulanık bir zihinle karşılıyorum bir süredir. Şaşırmıyorum, ağlamıyorum, çoğu zaman isyan bile edemiyorum. Belki alıştım, belki umutsuzum, belki böyle kaçıyorum, belki artık gamsız biriyim. Bu konuyu terapistimle konuştuğumdan geçiyorum.
Ama LGBTİ+ çocuklara yönelen şiddet ve nefret karşısında böyle kalamıyorum. Okuduklarım, duyduklarım canımı acıtıyor, öfkemi artırıyor, kendime hakimiyetimi zayıflatıyor. Sanki her cümleyi daha 6 yaşındayken kendini keşfetmiş ve kabullenmiş olan ama bunu başka kimseye söylememesi gerektiğini sanki doğuştan bilen Mahmut da duyuyor. Sanki her bir cümle onu biraz daha içine kapatıyor, biraz daha ürkütüyor, biraz daha yalnızlaştırıyor.
O cümlelerden sonra gidip Mahmut’la konuşuyorum. Bir gün, hayal bile edemeyeceklerin olacak diyorum. Bir gün o zamanlar kendinden beklemediğin kadar güçleneceksin. Sen zaten güçlü bir çocuksun, bütün çocukluğun boyunca etrafındakiler -bütün bunları bilmiyorlarken bile- sana bunu tekrar edip durdu. Nelerle baş ettin, neleri idare ettin, belki olması gerekenden erken büyüdün. Bunun hayattaki en büyük şansların olan anneannen, annen ve lubunyalığın sayesinde olduğunu giderek daha iyi anlayacaksın. Evet, seni anneannen, annen ve lubunyalığın büyütecek; kocaman yapacak!
Günü geldiğinde annene, önce en yakınlarından başlayıp ardından bütün arkadaşlarına, amfide, onur yürüyüşünde, belediye meclisinde, duruşma salonunda, barodaki bir toplantıda herkesin gözünün içine bakıp “ben lubunyayım” diyebileceksin. Bu seni özgürleştirecek, kuş gibi hafifletecek, boğazındaki o düğüm çözülüp gidecek, merak etme diyorum. Başka dertlerin olacak elbet. Yeni zorluklar, hatalar, şanssızlıklar, hayal kırıklıkları, kaybedişler... Sen çoğunu halledeceksin tabii, bazılarıyla ise baş edemeyeceksin. Olur öyle. Ama hiç endişelenme, bir zaman sonra, hem de görece kısa bir zaman sonra, hiç kimseden lubunyalığını saklamayacaksın! Bu yüzden hayatından çekip gidenler olacak, görüp de selam vermeyenler... Bazılarını ise sen uğurlayacaksın. Umrunda bile olmayacak. Çünkü sen kazanacaksın, seni kendi kalbinin içine inşa ettiğin bir kafese kapatmaya çalışanlar avcunu yalayacak.
Seni olduğundan başka biri gibi gözükmeye mecbur edenlerin gücü, seni başka biri yapmaya yetmeyecek. Zaten yetmesinin mümkün olmadığını, bu savaşın kaçınılmaz galibinin baştan beri sen olduğunu anlayacaksın. Bir gün DM kutuna bir mesaj gelecek: “Mahmut ne kadar güzel işler yapıyorsun, çok takdir ediyorum seni, tebrik ederim.” Mesajı gönderene bir bakacaksın çocukluğundan, yaşadığın zorbalıklardan, boğazındaki düğümden tanıyorsun. Kızma bana ama hepsine içten bir teşekkür edeceksin, içinde en ufak bir kırgınlık kalmayacak. Çünkü bu dünyanın birbirine zincirlerle bağlı sinsi çarklarını anlayacaksın zamanla. Bu zincirleri kırıp atan, çarkları tuz buz eden, dönüşen, yenilenen insanları göreceksin. Bu sana affetmeyi, telafi etmeyi, tazelemeyi öğretecek.
Seboş teyzen gittikten sonra hayatta artık yalnız kaldığını sanmıştın ya, o iş öyle olmayacak. Aşık olacaksın ve bunu gidip ona söyleyeceksin. İnanmayacaksın belki ama o da sana aşık olacak. Kolileri hiç saymıyorum bile, zaten o konuda ipin ucunu biraz kaçıracaksın. Şimdi sana bunları anlatırken olduğu gibi, hayat seni şaşırtmaktan hiç geri durmayacak. Ve sen hayatın bu yanını çok seveceksin.
Çocukluğuma burada söyleyeceklerim bu kadar, elbette biz konuşmaya devam edeceğiz. LGBTİ+ çocuk yoktur diyenlere, şiddetin her türlüsünü çocukluğumuza hak görüp bizleri çocuk istismarcısı olmakla suçlayanlara, en başta lubunya çocukluğum şen bir kahkahayla cevap veriyor. Zaten çocukluğum failler karşısında kahkaha atmaya alışkındır da. Biliyorum, bütün lubunya çocuklarda biraz var bu kahkahadan. Kimsenin görmediği zamanlarda içine içine ağlayışlarından olduğu gibi. O kahkaha bugün hakikatin, mücadelenin ve yaşamanın sembolü. Şimdi o çocuğa, onu çok mutlu edeceğini bildiğim bir hediyeyi yine, yeniden ve daima vereceğim: Hiçbir zaman lubunya olduğumuzu haykırmaktan vazgeçmeyeceğim!
---
ÜniKuir medya portalında yayınlanan köşe yazıları, yazarlarının sorumluluğundadır. Yazıların unikuir.org adresinde yayınlanmış olması, ÜniKuir’in metindeki görüşleri desteklediği anlamına gelmemektedir.
---
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.