Gökçe, bir dinleyici olarak maruz kalmanın yol açtığı çıkmazlarını paylaşıyor.
Uzun süre ikincil travmanın ne olduğunu bilmiyordum. Pandeminin büyük bir kısmında göğsümde sürekli hissettiğim yumruyu, geceleri evde dönüp durmamı ve ne kadar papatya çayı içersem içeyim uyuyamamı yalnızca “fazla enerjim olmasına”, “evde kalabilecek lükse sahip olmama rağmen şımarıklık yapmama” yordum. İnsanları dinlemenin bunu etkileyebileceğini hiç düşünmemiştim.
Dinlemek yapabileceğimiz en minimum şey değil midir aslında? Birine konuşabileceği alanı sağlayabilmek, sinesinde biriktirdiklerini; üzgünlüğünü, kızgınlığını, nefretini, bencilliğini, negatif saydığı ne kadar insani duyum varsa paylaştığı bir yer yaratmak ve karşındakinin rahatladığını görmek ve hissetmek sevdiğimiz birine sağlayacağımız en asgari şey gibi hissediyorum, hissettim.
Zaten bu travmaları açmak karşımdaki için yeteri kadar güç, bir de insanlar yargılayamayan bir dinleyici olduğunuzu hissettiğinde, kendine bile düşünmeyi yasakladığı, senelerce sansürlediği şeyleri açıyor size. Halihazırda var olan norm tarafından bastırılmış şeyleri bastırırsam, halihazırda var olan sisteme katkıda bulunmuş olmaz mıyım? O halde, yalnızca konfor alanından çıkmamak için norma uymayanları saymayanlardan ne farkım kalabilir ki?
Uyuyamıyorum da. Paralize oluyorum. Bazen sadece duvara bakıyorum. Herkes için üzülmeli miyim? Herkes için çözüm olabilir miyim? Kendime ne zaman çözüm olacağım?
Halihazırda lubun, vegan, ne bileyim, normatif olmayan, güçlü olmayan bir taraftaysanız insanlar en derin şeylerini daha rahat açıyor size. Ölüm, doğum, kan, savaş, seks, tecavüz, cesetler gibi şeyler konusunda fikirlerini paylaşmaya daha istekli oluyorlar. Bu konudaki yaşanmışlıklarını da. Günün sonunda, muhtemelen bunlarla ilk kez karşılaşmanız değildir. Neden size açmasındır ki? Zaten na-normatifler hayatlarını na-normatif şeyler yaparak geçirir hep.Yemek yemez, su içmez, okula gitmez, günlük meşgalelerle uğraşmazlar, yalnızca toplumun onaylamadığı şekilde var olur, toplumun onaylamadığı şekilde yaşarlar.
Bir yandan da ölüm, doğum, kan, savaş, seks, tecavüz, cesetler gibi konular tramvatik olma olasılığı yüksek olduğu halde, veya tam da bu sebepten, tabu olan; ancak hayatımızda sürekli karşılaştığımız veya maruz bırakıldığımız şeyler. İnsanların bu konuları konuşabilmesi, paylaşabilmesi çokça cesaret istiyor ve bu cesareti gösterebildikleri için gurur duyuyorum onlarla. Çünkü biliyorum ki, bu konularda kendilerini açtıklarında, halihazırdaki tramvalarından iyileşmeye çalışmaya başlama adımlarını atmış oluyorlar. Yara aldıkları alanı konuşarak, tartışarak, hem anlamlandırma hem de hafifletme gibi bir gayeleri var, ki bu gaye çok meşru ve olması gereken bir gaye.
Ben burada neredeyim? Benim ihtiyaçlarım nerede?
Ama insanları dinlememek bir ihtiyaç mı? Bir duvar gibi, bir taş gibi, bağrılan bir yastık gibi olamaz mıyım? Bana anlatılanları içime almadan yaşasam benim için zaten daha iyi değil mi? Ayrıca, her türlü insanla karşılaşacağım, birinin bana bir şeyler anlatması beni kötü etkiliyorsa zaten etkilemeli ki zamanla beni daha fazla koruyacak, dünyaya hazır olmamı sağlayacak bir kabuk örebileyim. Bunlara maruz kalmam belki de benim için gerekli, olumlu ve geliştirici bir durumdur.
Ancak bu geliştirici kabul edeceğim durumu yaşamak ilerideki gelişme şanslarımı engelliyorsa hala geliştirici kabul edebilir miyim? Beni kötü hissettiren şeyleri geliştirici ve gerekli görmek uzun vadede olumlu hissettiğim şeyleri yapmaktan alıkoymaz mı beni?
Peki benim olumlu ruh halim halihazırda bastırılmış ve kendini sansürlemiş/sansürlenmiş bireylerin kendini daha da sansürlemesine, susmasına, bahsetmemesine bağlıysa ne kadar etik bir durum?
Dediğim gibi, yapabileceğim en minimum şey dinlemek. Bunu bile yaparken, yapmaya çalışırken, sadece kendi konforum için halihazırda sansürlenmişi sansürlemek ne kadar kabul edilebilir?
Gelgelelim, dinlesem de ben çözüm olabilir miyim? Tek bir insan olarak ne kadar gücüm var ki?
Boş bir bardak ne kadar verebilir ki kendinden?
Yapabileceğim şeyleri pratik değerlerine ve çözüm olma/olmama durumlarına göre yargılamam da etik değil ama.
Kafam karışık. Halihazırda sansürlenmiş insanları dinlemezsem etik olarak iyi bir noktada hissetmeyeceğim. Ama bana zarar veriyor.
Tepkisiz, etkilenmeyen bir duvar olmayı öğrenmem gerek.
Bununla beraber, hiç mi sevmedim insanları dinlemeyi?
Bazen yanıma birileri gelirdi. Gözlerinden ışıklar saçarak teşekkür ederlerdi veya kendilerini tanıtırlardı. Tanısam da tanımasam da bozuntuya vermez ve dinlemeye devam ederdim. Bir yarayı sardığımı bilirdim. Bir problemi çözdüğümü bilirdim. Birinin acısını bir parça dindirdiğimi bilirdim. Birine bir parça merhem olmak güçlü hissettirirdi.
Bazen insanlar sadece konuşmak isterlerdi benimle. Benim yanımda yargılanmayacaklarını bilirlerdi.
Belki kocaman bir ego tatmini, bilmiyorum. Belki kontrol isteğimin bir yansıması. Belki kurtarıcı kompleksi. Ancak günün sonunda belki emeğimin boşa gitmediğini hissederdim. Belki böylesine ufacık bir şeyle dünyayı değilse de insanların dünyasını değiştirebildiğimi hissederdim.
---
ÜniKuir medya portalında yayınlanan köşe yazıları, yazarlarının sorumluluğundadır. Yazıların unikuir.org adresinde yayınlanmış olması, ÜniKuir’in metindeki görüşleri desteklediği anlamına gelmemektedir.
---
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.