ÜniKuir gönüllüsü İzot, hafta sonu gerçekleşecek "Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler" gösterimi öncesi filmi bizim için yorumladı.
Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler (2022) filmi 28 Şubat’tan başlayıp yansımaları bugüne uzanan politik anlatısıyla hem hafızalarımızı tazeliyor hem de kurulan nefret duvarlarına karşı bir arada yaşama olanağını hatırlatıyor.
Kutluğ Ataman’ın yönetmenliğini üstlendiği 2022 yapımı "Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler" 28 Şubat sürecini ve iktidarların beden üzerindeki tahakkümünü alışılmadık bir hikayeyle yeniden mercek altına alıyor. Film başörtüsü sebebiyle üniversiteye alınmayan Fatma’yı, arkadaşının maruz kaldığı baskıya karşı ona destek olmak için başörtüsü takan ve okula girmeye çalışan Hilal’i ve bu iki arkadaşın yaşadığı dairenin alt katına taşınan uyum sürecindeki trans kadın Feza’nın hikayelerini anlatıyor. İki kimliğin hafızalarında da -bugün ne kadar birbirlerine kutuplaştırılmaya çalışılsalar da- 28 Şubat sürecini devlet eliyle yaratılan bir zulüm, ötekileştirme, sindirme ve silme dönemi olarak görüyoruz.
İki eksenli anlatı, film içerisinde ortak bir hayatta kalma ve özgürlük anlatısına dönüşüyor. İkna odaları, ev baskınları, günlerce süren gözaltılar, hastanenin merdiven altında süren uyum süreci derken filmde hem Hilal hem de Feza’nın geçtiği zorlu yolculuğu izliyoruz. Bu zorlu yolculukta karakterlerimiz özgür bir yaşam sürme haklarını elinden almaya çalışanlara karşı mücadele ediyor, seslerini kendi yöntemlerince daha güçlü çıkarmaya çalışıyor. Bazen sokakta, bazen karakolda, bazen bir peruk dükkanında karşılaşıyorlar. En önemlisi de yaşadıkları apayrı dünyalara rağmen kendi olmanın ve özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu bilerek birbirlerine dayanıyorlar.
Manidar bir dönemde çıkan bu film aslında 28 Şubat sürecinde yaşananların sadece o döneme özgü bir olay değil, dönemler ve taraflar değişse de Türkiye tarihinde hep var olduğunu bizlere hatırlatıyor. O dönem “makul vatandaş” olmak üzerinden mütedeyyin kesime ve translara karşı uygulanan politikalar günümüz Türkiye’sinde “aile anne, baba ve çocuktan oluşur” çizgisinden çekilerek LGBTİ+’lara karşı uygulanmaya devam ediyor. Bu aile anlatısı “başörtüsüne yasal güvence” gerekçesiyle bir anayasa teklifi altında yapıldığı için başörtülü kadınlar ve LGBTİ+’ları hakları konusunda sanki tek bir kazananın olacağı bir yarış söz konusuymuşçasına karşı karşıya getiriyor. Siyasi gücünü gün geçtikçe kaybeden AKP, kadınların yıllardır eşitlik ve özgürlük adına mücadelesini verdiği başörtü mücadelesini LGBTİ+ların eşitliğine karşı bir silah olarak kullanıp kutuplaştırma çalışmalarında kullanıyor.
Bu sıradaysa Kutluğ Ataman’ın Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler filminde bizlere sunduğu özgürlük anlatısı kutuplaşma üzerinden değil bir arada yaşam üzerinden nasıl kurulabileceğinin imkanlarını hatırlatıyor. Film boyunca Hilal ve Feza’nın devletin “makul vatandaş” diktesine karşı sözde makul olmayanlarla bir birliktelik oluşturduğunu, kol kola mücadele verdiğini görüyoruz.
Her sahnesinde bugünkü Türkiye gündemi ve politik hafızamla birleştirdiğim film “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganının gerçekliğiyle beni çokça kez yüzleştirdi. Film gerçek hayattan sunduğu kesitlerle düşünmemizi, bugünle ilişki kurmamızı, hissetmemizi ve kesişimsel bir mücadele adına harekete geçmemizi sağlıyor.
Günümüz siyasetinde devam eden başörtüsüne anayasal güvence adı altında LGBTİ+’ların evlilik hakkına karşı olan siyaset, 28 Şubat sürecinde yaşananlarla harmanlanınca aslında sürecin ne kadar politik bir omurgasızlıktan geldiğini de ortaya seriyor. Bu politik omurgasızlıksa iktidarların kendi politik hırslarınca kitleleri irrasyonel hareketlerle kutuplaştırmasına dayanıyor. 28 Şubat sürecinde özgürlük savaşı verenlerin politik destekçileri bugün bu anlatının tersinden LGBTİ+’ların özgürlüklerine karşı anayasa teklifi sunuyor. Film ise bir adım geriye giderek izleyicilerin politik hikayelerin arkasındaki gerçek kişileri tanımasına olanak tanıyor.
Filmin yönetmeni Kutluğ Ataman’ın film için Kültür Bakanlığı’na ve Almanya’daki bazı fonlara başvurduğu; ancak trans karakterler yer aldığı için Bakanlık’tan, başörtüsü sebebiyle yurtdışı fonlarından destek alamadığını ve bu yüzden filmi cep telefonu ile çektiğini söylemişti. Bu ikili politik oyunların karşısında bir alternatif mümkün. Ne dini inanca sahip kişilerin kazanımlarından taviz verilecek ne de LGBTİ+’ların varoluşları kriminalize edilecektir; yapılması gereken bütün bunlara karşı bir arada yaşamı savunmaya devam etmektir.
Bütün ötekileştirme ve kriminalleştirme politikalarına karşı dün nasılsa bugün de aynı şekilde bir arada yaşamı savunmaya devam edeceğiz:
“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
---
ÜniKuir medya portalında yayınlanan köşe yazıları, yazarlarının sorumluluğundadır. Yazıların unikuir.org adresinde yayınlanmış olması, ÜniKuir'in metindeki görüşleri desteklediği anlamına gelmemektedir.
---
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.