“Buraya Bakarlar”da Ezel ile bizi akademinin kuir gündemine çağırıyor. Sarsılmaz varsayılan erkekliği anlamanın anahtarı: içselleştirilmiş homofobi
Buraya Bakarlar'ı açarken dışarıya baka baka içimizde kararttığımız bir konuya odaklandım. Neden mi? Çünkü toplumsal erkeklik, sadece dışarıdan bakıldığında güçlü ve sarsılmaz görünüyor. Oysa içeride, kendini olduğu gibi kabul edemeyen, başkalarının gözünden kaçmayan, hatta bazen kendi gözünden bile saklanan bir çatışma var. Erkeklik, yalnızca "erkek gibi" olmayı değil, aynı zamanda "olamama" korkusunu da içinde taşır. İşte içselleştirilmiş homofobi, bu korkunun tam kalbinde yaşar ve hem bireyi hem toplumu sessiz ama derinden şekillendirir. Peki, içselleştirilmiş homofobi erkeklik algısını nasıl çarpıtıyor? Bu baskı nasıl bir psikolojik yük yaratıyor? Gelin, erkeklik ve homofobinin kesiştiği bu karmaşık alanı birlikte inceleyelim. Hem gözden kaçanlara hem de başımızı çevirdiğimiz gerçeklere burada bakıyoruz!
Erkeklik zor kazanılır ve kolayca kaybedilir; sürekli olarak kamusal onay ve kanıt gerektirir (Vandello & Bosson, 2012). Pek çok kültürde erkeklik daha yüksek bir sosyal statü olarak kabul edilir ve erkekler genellikle kendilerinden beklenmeyen kırılgan, pasif, duyarlı veya şefkatli davranışları nedeniyle bir cinsiyet tehdidi hissederler. Bu özellikler kadınsı olarak görülür ve erkekler “kadınsı” gibi davrandığında, insanlar onların “gerçek erkek” olmadığını düşünür. Söz konusu kırılgan erkeklik (precarious manhood) yalnızca davranışlarla ilgili değildir; aynı zamanda cinsel yönelim, giyim, makyaj veya konuşma şekliyle de ilgilidir. Literatürde, erkeklerin standartlaştırılmış kimlikleri, kaybolduklarında yol sormak istememelerinde, duygularını aileleri ve arkadaşlarıyla paylaşmakta zorlanmalarında ve desteğe ihtiyaç duyduklarında profesyonellere başvurmaktan kaçınmalarında görülebilir (Addis & Mahalik, 2003).
Hayatımızın her alanında erkekler saldırgan, heteroseksüel, bağımsız, güçlü, cesur ya da atılgan olmalıdır. Bu roller, biz daha doğmadan yaratılmıştır ve onları ailemizde, okulumuzda ve yaşadığımız kültürde öğreniriz. Çevremiz, nasıl yaşadığımızı ve kim olduğumuzu etkiler. Hayatları boyunca erkekler birçok tehditle karşılaşır; örneğin bir çalışma, bir erkeğin işini kaybettiğinde erkekliğinin tehdit altında olduğunu ve kaygı seviyesinin arttığını gösteriyor (Michniewicz vd., 2014). Eşcinsel erkekler, toplumun “erkek” algısını temsil etmedikleri için “kadınsı” görünürler. Toplum, eşcinsel erkekleri “daha az erkek” veya “kadınsı” olarak değerlendirme eğilimindedir. Erkekler, istenmeyen duygularla başa çıkmak ve “gerçek erkek” olmak isterler, bu yüzden şiddet veya saldırganlıkla erkekliklerini yeniden inşa etmeye çalışabilirler. Toplum tarafından “yeterince erkek” olarak görülmedikleri durumda ise cinsiyet rolü taciziyle (gender role harassment) karşılaşabilirler (Funk & Werhun, 2011). Kültürel nedenlerle eşcinsel erkeklere karşı bir önyargı vardır ve bu önyargı şiddeti de beraberinde getirir. Bu, eşcinsel erkekler için ciddi bir tehdit oluşturur; bu yüzden bazen cinsel yönelimlerini inkâr ederler ve bunu telafi etmek için daha agresif davranarak homofobik davranışlar sergilerler. Bu inkâr, farklı şekillerde kendini gösterse de nedenleri genellikle kırılgan erkeklik, statü ve sosyal normlardır. Bazı erkekler için bu "statüyü" kaybetmek zordur; ancak bazıları bu sosyal inşaya inanmamaktadır ve kendilerini tanımaya ve kabul etmeye daha kendinden emin bir şekilde yaklaşırlar. Pek çok kültürde, hiçbir erkek “daha az erkek” olarak tanınmak istemez.
Maruz kaldığımız toplumsal cinsiyet stereotiplerini içselleştiririz. Herek, Gillis ve Cogan’ın (2009) çalışması, içselleştirilmiş homofobiye daha yakından bakarak, bireylerin kendi kimliklerine yönelik olumsuz duyguları nasıl geliştirdiğini sosyal psikoloji perspektifinden ele alıyor. Amerika’da farklı cinsel yönelimlerden 600’den fazla yetişkinin katılımıyla yapılan bu araştırma, içselleştirilmiş homofobi düzeyi yüksek bireylerin depresyon ve anksiyete yaşama olasılığının daha fazla olduğunu, aynı zamanda özsaygılarının da daha düşük olduğunu ortaya koyuyor. Bu bireylerin, çevrelerindeki sosyal destek sistemleriyle daha zayıf bağlar kurdukları ve kendilerini sosyal anlamda daha izole hissettikleri tespit edilmiş (Herek vd., 2009). Çalışmanın önerileri arasında, kuir bireylerin kendilerini daha rahat hissedebileceği destekleyici ortamların sağlanması bulunuyor. Araştırmacılar, toplum içinde daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsenmesinin bu olumsuz hisleri azaltabileceğine ve bireylerin ruh sağlığına olumlu katkıda bulunabileceğine dikkat çekiyorlar (Herek vd., 2009).
Ross, Rosser ve Neumaier'in (2008) çalışması, içselleştirilmiş homofobinin AIDS önleme davranışlarına etkisini araştırıyor. Erkeklerle seks yapan 500’den fazla erkek katılımcıyla yapılan bu çalışma, içselleştirilmiş homofobi seviyesi yüksek olan bireylerin AIDS’ten korunma stratejilerini daha az benimsediklerini gösteriyor. Örneğin, bu bireyler koruyucu önlemler alma konusunda daha isteksiz ve partnerleriyle açık iletişim kurmakta daha çekingen davranıyorlar (Ross vd., 2008). Çalışmanın sonuçları, içselleştirilmiş homofobinin AIDS ile mücadelede bireylerin davranışlarını olumsuz etkileyebileceğine işaret ediyor. Araştırmacılar, AIDS önleme programlarının yalnızca sağlık bilgisi sağlamaktan ziyade, homofobiyle mücadeleyi ve kuir bireylerin kabulünü teşvik eden bir yaklaşımı benimsemeleri gerektiğini vurguluyorlar (Ross vd., 2008).
Amadio ve Chung’un (2004) çalışması ise, içselleştirilmiş homofobi ile madde kullanımı arasındaki ilişkiyi kuir gençler üzerinde inceliyor. ABD genelinde farklı yaş gruplarından lezbiyen, gay ve biseksüel gençlerle yapılan bu araştırma, içselleştirilmiş homofobinin yüksek olduğu bireylerin alkol, sigara ve diğer uyuşturucu maddelere daha fazla yöneldiğini gösteriyor. Özellikle, bu gençlerin kendi cinsel yönelimlerinden dolayı toplum tarafından dışlanma korkusu yaşadıkları ve bu duyguyla başa çıkmak için madde kullanımını bir kaçış yolu olarak gördükleri tespit edilmiştir (Amadio & Chung, 2004). Çalışma, kuir gençlerin kimliklerini daha sağlıklı bir şekilde kabul edebilmeleri için okullar ve topluluk merkezleri gibi sosyal ortamlarda destekleyici programların önemine dikkat çekiyor (Amadio & Chung, 2004).
Puckett, Woodward, Mereish ve Pantalone’nin (2015) çalışması, cinsel yönelimini açıklayan bireylerin ailelerinden aldıkları tepkinin içselleştirilmiş homofobi ve ruh sağlığı üzerindeki etkilerini incelemektedir. 400’den fazla katılımcının cinsel yönelim açıklama deneyimlerinin analiz edildiği bu araştırmada, ailesinden olumsuz tepki alan bireylerde içselleştirilmiş homofobi seviyesinin daha yüksek olduğu, sosyal desteklerinin düşük ve depresyon ile anksiyete gibi ruhsal problemler yaşama oranlarının daha fazla olduğu görülmüştür. Öte yandan, sosyal destek alan bireylerin içselleştirilmiş homofobi ve ruhsal problemlerinin daha düşük seviyede olduğu tespit edilmiştir (Puckett vd., 2015). Araştırmacılar, aile desteğinin kuir bireylerin kendilerini kabul etme sürecinde önemli bir rol oynadığını ve ailelere yönelik farkındalık programlarının içselleştirilmiş homofobiye karşı etkili bir koruyucu faktör olabileceğini vurgulamaktadır (Puckett vd., 2015).
Herek (2004) “homofobi” kavramının ötesine geçerek cinsel önyargı ve damgalama kavramlarını daha kapsamlı bir şekilde ele almayı öneriyor. “Homofobi" teriminin bireylerin korkularına ve patolojik durumlarına işaret etmesine rağmen, cinsel önyargının daha geniş bir sosyal yapı ve kültürel normlar bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Makalesinde, cinsel önyargının yalnızca bireysel düzeyde var olan bir his olmaktan ziyade, toplumsal normlar, yasa ve politikalardan beslendiğini ve sürdürüldüğünü vurguluyor. Herek, “cinsel önyargı” ve “cinsel damgalama” kavramlarını tanımlayarak, bu olguların sosyal psikolojik etkilerini ele alıyor. Çalışma, cinsel azınlık bireylerin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve toplum içinde nasıl marjinalleştirildikleri üzerinde duruyor ve önyargı ve damgalamaların anlaşılması ve azaltılabilmesi konularında daha kapsamlı bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiğini savunuyor. Sonuç olarak Herek, cinsel azınlık bireylerin karşılaştığı önyargılarla mücadele etmek için "homofobi" teriminin ötesinde, daha kapsayıcı ve derinlemesine bir dil kullanılması gerektiğini savunuyor ve bu durumun sosyal politika geliştirmede önemli bir adım olduğunu belirtiyor.
Peki, Türkiye’de durum nasıl? Eşcinsel ve biseksüel erkeklerin içselleştirilmiş homofobi düzeylerini ve bu durumun sağlık üzerindeki etkilerini inceleyen bir çalışma için katılımcılar arasında yapılan anketler, yüksek içselleştirilmiş homofobi düzeyinin bireylerin kendilerini kabul etmelerini engellediğini ve psikolojik sağlıkları üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ortaya koyuyor. Yüksek homofobi düzeyine sahip katılımcılar, depresyon, anksiyete ve düşük özsaygı gibi sorunlarla daha fazla karşılaşmakta, ayrıca sağlık hizmetlerine erişim konusunda kaygılar yaşamaktadırlar. Bu araştırmada söz konusu, olumsuz etkilerin azaltılması için toplumsal farkındalık yaratılması ve destekleyici hizmetlerin sağlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Sonuç olarak, eşcinsel ve biseksüel bireylerin sağlık durumlarını iyileştirmek için sosyal ortamların olumlu hale getirilmesi ve sağlık hizmeti sağlayıcılarının bu bireylerin ihtiyaçlarını anlaması önemlidir (Yalçınoglu & Önal, 2014).
Sonuç olarak, içselleştirilmiş homofobi, yalnızca bireylerin kendi kimlikleriyle ilgili olumsuz duyguları değil, aynı zamanda daha geniş toplumsal dinamikleri de kapsayan kompleks bir olgudur. Erkeklik, toplumsal normların etkisiyle sürekli olarak yeniden tanımlanan bir kavramdır ve kuir bireyler, bu baskılara karşı kendilerini korumak ve kabul görmek için çeşitli stratejiler geliştirmektedir. Cinsiyet normlarının esnetilmesi ve sosyal destek sistemlerinin güçlendirilmesi, içselleştirilmiş homofobi ile başa çıkmanın ve kuir bireylerin ruh sağlığını iyileştirmenin anahtarıdır. Cinsiyet normlarının sorgulanması ve içselleştirilmiş homofobi ile başa çıkma, daha kapsayıcı ve destekleyici toplulukların yaratılmasıyla ve bireylerin kendilerini kabul etme süreçlerini desteklemek mümkün olacaktır.
Meraklısına
Addis, M. E., & Mahalik, J. R. (2003). Men, masculinity, and the contexts of help-seeking. American Psychologist, 58(1), 5–14. https://doi.org/10.1037/0003-066X.58.1.5
Funk, L. C., & Werhun, C. D. (2011). “You’re such a girl!” The psychological drain of the gender-role harassment of men. Sex Roles: A Journal of Research, 65(1-2), 13–22. https://doi.org/10.1007/s11199-011-9948-x
Herek, G. M. (2004). Beyond "homophobia": Thinking about sexual prejudice and stigma in the twenty-first century. Sexuality Research and Social Policy, 1(2), 6–24. https://doi.org/10.1525/srsp.2004.1.2.6
Herek, G. M., Gillis, J. R., & Cogan, J. C. (2009). Internalized stigma among sexual minority adults: Insights from a social psychological perspective. Journal of Counseling Psychology, 56(1), 32–43. https://doi.org/10.1037/a0014672
Michniewicz, K. S., Vandello, J. A., & Bosson, J. K. (2014). Men’s (mis)perceptions of the gender-threatening consequences of unemployment. Sex Roles: A Journal of Research, 70(3-4), 88–97. https://doi.org/10.1007/s11199-013-0339-3
Amadio, D. M., & Chung, Y. B. (2004). Internalized Homophobia and Substance Use Among Lesbian, Gay, and Bisexual Persons. Journal of Gay, and Lesbian Social Services, 17(1), 83–101. https://doi.org/10.1300/J041v17n01_06
Puckett, J. A., Woodward, E. N., Mereish, E. H., & Pantalone, D. W. (2015). Parental rejection following sexual orientation disclosure: Impact on internalized homophobia, social support, and mental health. LGBT Health, 2(3), 265–269. https://doi.org/10.1089/lgbt.2013.0024
Ross, M. W., Rosser, B. R., & Neumaier, E. R. (2008). The relationship of internalized homophobia to HIV prevention in a sample of men who have sex with men. AIDS Education and Prevention, 20(6), 547–560. https://doi.org/10.1521/aeap.2008.20.6.547
Vandello, J. A., & Bosson, J. K. (2012). Hard won and easily lost: A review and synthesis of theory and research on precarious manhood. Psychology of Men & Masculinity, 14(2), 101. https://doi.org/10.1037/a0029826
Yalçınoglu, N., & Önal, A. E. (2014). Eşcinsel ve biseksüel erkeklerin içselleştirilmiş homofobi düzeyi ve sağlık üzerindeki etkileri. Turkish Journal of Public Health, 12(2), 100-112.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.