Cins Arı’dan vegantost soruyor: “Evlilik eşitliği yasaları ile LGBTİ+’lar gerçekten özgürleşmiş mi oluyor?”
Bugün dünyada evlilik eşitliğinin yasal güvence altına alındığı ülkelerin sayısı 33’e çıkmış durumda. Ülkemizdeki LGBTİ+ hakları savunucularının yıllardır süren emekleriyle belki Türkiye için de evlilik eşitliğini göreceğimiz günler çok uzak değildir.
LGBTİ+ hak savunuculuğu ile ilgili argümanlarımızı aşk üzerinden kurmayı seviyoruz. Öyle ki “Aşk aşktır” sloganı bir dönem Onur Haftası ile nerdeyse özdeşleşmişti. LGBTİ+ topluluğu arasında cinsiyet kimlikleri ile ilgili bilinç ve dolayısıyla görünürlük artmasına rağmen durum bugün de bundan farklı değil. Kendini hangi ideolojiye yakın hissediyor olursa olsun LGBTİ+’lar “Sevmeyelim de taşa mı dönelim?” , “Aşk aşk hürriyet, uzak olsun nefret” demeyi seviyor.
LGBTİ+ hak savunuculuğunun kurulduğu zeminin ağırlıklı olarak ilişkilenmeler üzerinden olması doğru mu? Bu yazıda bu soruyu uzunca irdelemeyeceğim. LGBTİ+ hareketinin odağı cinsiyet kimliği mi cinsel yönelimler mi olmalı sorusunu bence daha fazla tartışmaya açmamız çok önemli. Ancak bu yazıda odaklanacağım nokta daha farklı olacak. Odaklanacağımız nokta aslında “Aşk aşktır” sloganları ve pinkwashing* ile yakından alakalı olduğunu düşündüğüm evlilik eşitliği kavramı.
Evlilik eşitliği dediğimizde aklımıza ilk gelen nokta aile mevzusu oluyor. Cins Arı ile beraber okuyup tartıştığımız “Aile nasıl kutsal oldu?” yazısında Olcay Geridönmez, konuya giriş olarak Familia sözcüğünün kökenini işaret ediyor. Familia, latincede köle anlamına gelen famulus sözcüğünden geliyor. Bu kavramın bugün bildiğimiz aile kavramına doğru nasıl evrildiği ise aile kavramının geçtiği tarihsel duraklarda yatıyor.
Artı değer üretimi ve sınıflı toplumların oluşmasından önce var olan aile, bugün bildiğimiz aileden oldukça farklı. Antropolojik bulgulara göre, geçmişte anaerkil ve bireyi yetiştirme sorumluluğunun yalnızca biyolojik anne babaya ait olmadığı bir toplumun varlığını biliyoruz. Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (1984) kitabında bu dönüşümde artı değer üretiminin önemine dikkat çekiyor. Artı değer üretiminin başlaması, artık toplumda bireylerin ihtiyaçlarından fazla üretimin yapılabilmesi demek oluyor. Bu dönemde artı ürünün eşitsiz dağılımı ise ekonomik eşitsizliklerin ortaya çıktığı sınıflı toplum dönemine giriş anlamına geliyor. Engels, toplumun ataerkil bir yapı kazanmasında bu dönemde üretim araçlarının erkek atanan kişilerin kontrolünde olmasına ve miras sorununa dikkat çekiyor. Ekonomik eşitsizlikler ile ortaya çıkan sınıflı toplum ve bugün bildiğimiz ataerkil ve ahlakçı aile kavramının gelişimi tarihin aynı döneminde birbirleri ile etkileşerek yaşanıyor.
Sonrasında ise köleci ve feodal toplumlarda evlenme hakkının yalnızca mülk sahiplerine tanınması, bugün bildiğimiz problematik aile kavramı ile sınıflı toplumun bütünleşik olduğu görüşünü doğruluyor.
Bu süreçte ataerkinin ve kadınları aşağılayan bir kültürün oluşumunun yanı sıra, LGBTİ+’lar olarak bizi yakından ilgilendiren bir gelişme daha görüyoruz. Bu da tabii ki bugün bildiğimiz ikili cinsiyet normlarının şekillenme sürecidir.
Bugün gerçekten de hala, kişinin ailesiyle iletişiminin iyi veya kötü olmasını, kişinin sahip olduğu toplumsal ayrıcalıkları belirliyor diyebiliriz. Peki günümüzde “aile” dediğimiz sözcük bizim için ne anlama geliyor?
Çocukken her gün “Bugün nerede uyuyacağım?” diye düşünmüyoruz değil mi? Barınma, beslenme, eğitim masrafı gibi birçok ihtiyacımız atanmış ailelerimiz tarafından bizlere sağlanıyor. Peki aile ve buna bağlı evlilik kurumu olmasaydı ne olurdu? Bu durumda barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımız karşılanmayacak mıydı? Yoksa o zaman bu ihtiyaçlarımızın aslında temel insan hakları olduğunu kabul etmek zorunda mı kalacaktık? Peki bir ihtiyacın temel insan hakkı olarak tanınması neden önemlidir? Çünkü bize doğuştan sağlanması gereken temel hakları, devletin mutlaka sağlaması gerekir.
Bunun için bugün dünya siyasetinde, kişilerin ihtiyaçlarını devletin sağlamaması gerektiğini düşünen özel mülkiyet savunucusu siyasetçiler “aile” kavramını oldukça önemsiyor. Çünkü ikili cinsiyet normlarına uyamayan ve uymayı reddeden biz LGBTİ+’lar tarafından doğal olarak sorgulanan ikili cinsiyet normları ile bütünleşmiş aile kavramı, aslında devletin ilgilenmesi gereken barınma, beslenme, eğitim ve daha birçok hakkın zahmetsizce(!) karşılandığı bir kurum.
Bu öyle bir kurum ki aynı zamanda görünmeyen emek sömürüsü ile, yani kadınları evde maaşsız ve sigortasız çalıştırıp, maliyetsiz bir şekilde ekonomik ürün elde ederek, LGBTİ+ hareketiyle kesişimselliği bulunan kadın özgürlüğüne de darbe vuruyor ve patriyarkayı tekrar ve tekrar üretiyor.
Dünyadaki sağcı liderlerin siyasi söylemlerinde ikili cinsiyet normlarını pekiştiren ahlakçı bir ailenin önemi konusunda uzlaşmaları, konu LGBTİ+’lardan açılsın veya açılmasın aileyi kutsamaları bu açıdan bakınca o kadar da şaşırtıcı olmuyor.
Peki evlilik eşitliği yasaları ile LGBTİ+’lar gerçekten özgürleşmiş mi oluyor? Yoksa sistem problemli bir kurumun üzerine yama yaparak transfobik ve heteroseksist özünü korumaya mı çalışıyor? Bu durumda LGBTİ+ hareketinin amacı gerçekten de evlilik eşitliği mi olmalı?
Pınar Selek, Kozmopolit’teki makalesinde kadınlara sesleniyor ve şöyle diyor: “Gelin söz birliği edelim ve kimseye karılık etmeyelim! Evlenmeyelim! Evlenmeyerek sisteme en büyük darbeyi biz vuralım ve toplumsal dönüşüme öncülük edelim.”
Bence LGBTİ+’lar olarak bu sözlerin altına biz de imzamızı atalım.
...
*Pinkwashing: Jasbir Puar’ın tanımına göre: Bir ulusun bazı topluluklara uyguladığı ayrımcılık politikalarının üzerini küçük bir gruba ayırdığı gey haklarının çığırtkanlığını yaparak kapatma veya dikkati başka yere çekme pratiği.” (çev. babykilla)
---
ÜniKuir medya portalında yayınlanan köşe yazıları, yazarlarının sorumluluğundadır. Yazıların unikuir.org adresinde yayınlanmış olması, ÜniKuir’in metindeki görüşleri desteklediği anlamına gelmemektedir.
---
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.