Ekip arkadaşlarımız anlatıyor...
Yıllardır eğitim, barınma, sağlık gibi temel haklarına eşit erişim hakkı engellenen, siyasette sözü kesilmeye çalışılan, temsil edilmeyen, bunlara karşı örgütlenerek ses çıkardığında engellenmeye çalışılan LGBTİ+'ların mücadelesi 8 Mart gündeminin merkezinde.
ÜniKuir, üniversitelerden başlayarak hayatın her alanında yer alan LGBTİ+'ların gündemini ve dolayısıyla 8 Mart’ın gündemini neden tuttuğunu anlatıyor.
Bitmek bilmeyen bir feminizmin öznesi kim tartışması var ya hani, ben bu tartışmalar sebebiyle o kadar uzaklaştım ve yakınlaştım ki 8 Martlara… 2011’e kadar her 8 Mart, heyecanlı bir ruh halinde olmama sebepken, son yıllarda endişeli olduğum ya da kendimi konumlandıramadığım bir gerginliğe de itiyor. İzmir’de katıldığım ilk 8 Mart’ı hatırlıyorum, 2007 yılıydı ve kendime yeni yeni açıldığım zamanlardı. Birkaç lubunya görmüştüm alanda ve o kalabalıkta onları da görmek beni güçlendirmişti. 2010’daki 8 Mart’ın çok coşkulu geçtiğini hatırlıyorum. Kadınlar ve lubunyalar eşitlik, özgürlük ve hak talepleriyle oradaydılar. 8 Mart haftası boyunca düzenlenen etkinlikler bana haklarıma ve dayanışmaya dair çok şey öğretti. Yavaş yavaş yalnızlığı da öğretti ne yazık ki. 2011’de ve 2013’te İstanbul’daki Feminist Gece Yürüyüşü’ne alınmayan trans kadınlara dair birkaç yazı okuduğumda çok şaşırmıştım. Anlayamamıştım da açıkçası.
“Sigortasız ve güvencesiz çalışmaya hayır” diyen, “Patronsuz, Şiddetsiz, Sömürüsüz Bir Dünya” diye haykıran, “Devlet elini bedenimden çek” diyen lubunyalar ve trans/natrans kadınlar hep birlikte oradaydılar. 8 Mart’lar lubunyaların, sadece bir renk olarak orada olduğu yürüyüşler değildi. Erkek devlet şiddetine, heteronormativiteye, toplumsal normların boyunduruğu altına almaya çalıştığı herkes eşit hak taleplerini bir ağızdan dile getiriyor, dans ediyor, gülüyor, sarılıyordu. Bize hayatlarımızı nasıl yaşamamızı söyleye dil aynı dil; bize “makul” olmamız için sallanan parmak aynı parmaktı. O alanda bulunan bizlerin ise talepleri ortaktı. Bunların hala daha geçerli olduğuna inanıyorum. Cesaret veren ve dayanışmamızı büyüten şey, “Geceleri de bırakmıyoruz sokakları da” bağıran trans/natrans tüm kadınlar ve lubunyaların seslerini birlikte duymak… 8 Mart, tarihsel olarak susturulmuş, taciz edilmiş, hayatları ellerinden alınmış, hakları ihlal edilmiş LGBTİ+’ların seslerini duyurmaları için politik bir alan oldu ve olmaya devam edecek. Cishetero-patriyarkal kurumlarla ve onların politikalarına karşı haklarımız, “kendimize ait odalarımız”, görünürlüğümüz için bu 8 Mart’ta da lubunyalar alanları dolduracak.
“Hakikatin varlığını tartışmak” diye hadsiz bir olgu var maalesef. LGBTİ+’ların 8 Mart’ın öznesi olup olmadığını tartışmak, “Kürt halkı var mı yok mu?” diye tartışmak kadar anlamsız. Ama ben reddedilen her hakikatin, birilerinin suçunu açığa çıkaracak veya ötekileri ezerek elde ettiği konforu yerle bir edecek bir potansiyele sahip olduğu için hedef alındığına inanırım.
Bu ülkede on yıllardır LGBTİ+’lar ve kadınlar 8 Mart’ı birlikte organize ediyor, alanda yan yana duruyor ve mücadele ediyor. Hem de öyle Ankara, İstanbul, İzmir’den ibaret bir gerçeklik değil bu. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında böyle. Kaldı ki LGBTİ+ hareketi ile feminist hareket, doğalında ortaklaşmaktadır. Çünkü her ikisi de cis-heteronormatif ve patriarkal sisteme karşı direnmektedir. Ancak burada bambaşka bir ortaklık daha karşımıza çıkıyor. Bu ise transların beyanlarını sorgulayan, nefret söylemleriyle saldıran, tehdit edenler ile trans+ kortejini kriminalize edip takside evlerine dönen lubunyalarına gözaltına alınan, LGBTİ+ yazan pankartları 8 Mart mitinglerine almayan, gökkuşağı bayrağına fiili yasaklama getirenler arasındaki ideolojik ortaklıktır. İdeolojik ortaklarıyla, aynı eylemlerde ve sözlerde buluşmayı bu zamana kadar geciktirmiş olanların geleceği okuyamıyor olmasına şaşırıyorum.
Devlet cis-heteroseksist ve eril kurumlarıyla LGBTİ+’ların varlığını sindirmek, örgütlenmesini engellemek, dolaplarda kalmasını sağlamak için çok uğraştı, uğraşıyor. Ancak sonuç ortada: LGBTİ+’lar hayranlık uyandıran ve cesaret veren bir dirençle mücadeleyi bırakmadı, kazandığı hiçbir alanı terk etmedi. LGBTİ+’lar bu 8 Mart’ta da karanlığı egemen kılmak isteyenlere karşı gökkuşağını doğuracak, birbirinden güç alamaya ve birbirine güç vermeye devam edecek, kendi kaderini baştan yazdığını bir kez daha haykıracak.
LGBTİ+ aktivizminin kendine has çok özel bir yanı var. Bu kimlik kişinin hayatına ve sosyal var oluşuna dair o kadar merkezi bir yerde konumlanıyor ki hayatın her alanı birdenbire politik bir sahne oluveriyor. Bir otobüs bileti almaktan yolda yürümeye, salonun perdesini açarken bir an duraksanan anlardan barınacak bir yer bulmaya kadar; hayatın her alanı politikanın hayatımızı sarmal sarmal sardığı bir hale dönüşüyor. Ama LGBTİ+’lar karşılaşılan her zorlukta yaratıcı çözümler geliştirebilmeleri, yeri geldiğinde birbirlerine sıkı sıkıya kenetlenebilmeleriyle bugünlere geldi.
Birbirinden çok farklı hayatları, bambaşka aidiyetleri, çok farklı dünya görüşleri olan lubunyaları çok derinde, içeride bir yerlerde ortaklaştıran bir şey var, birinin anlattığı bir anısında diğerinin kendisini görmesini sağlayan bir ayna var sanki. Lubunyaların pek çoğu için dayanışmak, hiç ama hiç tanımadığı insanların yanında olacağını bilmek hayata bağlayan etmenlerden biri, su gibi bir şey...
Örgütlenmek bu noktada sadece bir araya gelmeyi, etkinlikler, buluşmalar düzenlemeyi, eylemlere gitmeyi de ifade etmiyor. Bir araya gelinen her yer, mesajlaşma grupları, kahkahaların tüm binayı sardığı eğlenceler… Lubunyalar bir arada durunca, birlikte hareket edince, birbirlerini gözlerinden anlayınca; işte o bahsettiğim politik sahne LGBTİ+’ların yıldız ışıklarıyla parıldıyor, her biri orada devleşiyor, kocaman oluyorlar. Beni de en çok motive eden şey bu…
İkiliklerden taşan bir özne olarak feminizm benim alanım, her zaman böyleydi. Kimse davet etmedi, kimse lütufta bulunmadı, kimse “e hadi madem” demedi, ben oradaydım, tanıştığım andan beri orada olduğumu biliyordum. Ben bir lubunya olarak kendi alanlarımı bilirim, kendimden olanı tanırım, kendimden olanın güvenini hissederim. Benim hayatta kalma mekanizmam da bu…
Feminizm her zaman benimdi; ben feminizmden kimseyi atmaya, dönüştürmeye de çalışmadım, hep içindeydim zaten. Birkaç yıldır kendi radikal nefret ideolojilerini feminizmin içine yamamaya çalışan üç-beş sosyal medya kişiliği, üç-beş hadsiz muhterisin sözleri beni biraz yalnız hissettiğim günlerde yakalamıştı da dava arkadaşlarım olan tüm kadınlarla, tüm LGBTİ+’larla beraber bize ait olan alana gitmeye korkar olmuştum bir ara. Beni tekrar motive eden, bana tekrar bu gücü veren şey yine LGBTİ+’ların susmak bilmeyen seslerini duymak, birlikte olduğumuzu, yalnız olmadığımı hatırlamak oldu.
Ben bir yere ait hissettikten sonra, kimin haddine beni oradan atmaya çalışmak? LGBTİ+ aktivizminde olmayı bu yüzden seviyorum, birbirimizin sırf var olması bile bize iyi gelebiliyor, sadece “buradayım” demek bile tüm güçlükler karşısında heyecanımızı geri kazanmamıza yardımcı olabiliyor. Nefesim yettikçe “buradayım” lubunya… Beni 8 Mart’ta da alanda görebilirsin! Benim gözlerim “buradayım” diyebilmek için LGBTİ+’ları arıyor olacak.
Herhangi bir nedenden dolayı alana gelmek istemiyor olabilirsin, bu gayet olağan, çok anlaşılır, diyorum ya, lubunya lubunyayı anlar. Ama ne zaman bir yerlerde olmak istersen da oraya kimsenin lütfuyla gelmediğini ve oralarda bir yerlerde senin yanında olacak başka lubunyaların da olduğunu hatırlatmak istiyorum. 8 Mart’ımız kutlu olsun!!!
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.