Nefreti kenara bir bir yazıyor, boş lafların çetelesini tutuyoruz. “Ne badireler atlattık da bugüne geldik” diyeceğimiz günler için kayıt tutuyoruz.
Herkese selam! Ünikuir Medya Programı Gönüllüleri olarak yeni bir serinin başlangıcı olacak bu yazıyı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Ben Gökay, bu hafta seriyi size tanıtacak ve medya gönüllüleri ekibi olarak yaptığımız takibi size ben değerlendireceğim.
Twitter Nefret Karnesi (TNK) adıyla her hafta, Twitter’ı (X) izleyerek LGBTİ+’ları hedef alan nefret söylemlerini ve haberlerini derleyeceğimiz bu seri ile her geçen gün daha da ayyuka çıkan LGBTİ+ karşıtı siyasetin son moda akımlarını sizlere kısa kısa özetleyeceğiz. Böylelikle belki de sosyal medyanın girdabında kaybolup gidecek paylaşımları arşivleyerek LGBTİ+ nefretinin bomboş savlarını ve günlük hayata nasıl işlediğini göstermeye çalışacağız. Bu izleme, tweet içinde “LGBT” geçen haber başlıklarını kapsadığı gibi kanaat önderlerinin değerlendirmelerini ya da tweet altı yorumlarını da içeriyor.
Şimdi gelin, bu hafta “ahlaksız” lubunyalara gelen “ahlaklı” tepkilere bir göz atalım.
Bu hafta iktidar medyasının dilinden düşürmediği konulardan bir tanesi, İBB tarafından restore edilmiş Süleymaniye Camii’nin sıra dükkânlarına kuir yazar Alara Demirel’in kiracı olmasıydı. Yeni Şafak ve EHA Medya gibi haber sitelerinin paylaşımları, Alara Demirel’i “LGBT’ci” olmakla suçluyor ve Demirel’in Instagram hesabı ile yazarın yazılarından görüntüler yayınlayarak sadece lubunyalara iş kurma hakkı tanımadıklarını değil aynı zamanda sosyal medyada LGBTİ+ haklarını savunmayı ya da açık kimlikle paylaşım yapmayı cezalandırmaya yönelik teşebbüslerini de bir kez daha bize gösteriyor.
İBB’nin yaptığı bir diğer “hadsizlik” ise Ekrem İmamoğlu tarafından açılışı yapılan ve belediyenin restorasyonunu tamamladığı ünlü Beyoğlu Sineması’nda Orhan Oğuz’un 1992 yapımı Dönersen Islık Çal filmi ile Sibel Kekilli’nin başrolü paylaştığı Duvara Karşı filmlerini göstermek oldu. Yakın zamanda içinde “LGBT göndermesi var” şeklindeki absürt açıklamalarla filmleri linçleyen kitle, bu sefer de lubunyaların “kıyamet kopsa da LGBT davasını” sürdüreceğini haklı olarak belirtiyor ve yerel seçim öncesi karalama politikası izliyor.
Bambaşka bir gündem maddesi ise uzun yıllardır sosyal medyadan tanıdığımız model ve makyaj uzmanı Arda Bektaş oldu. Bektaş’ın babasına trans olarak açıldığı videoda babasının pek de olumlu olmayan tepkisi, birçokları tarafından “Çocuğumu koşulsuz severim ama dönme olursa başka” söylemleriyle karşılaşınca insana “koşulsuz sevginin” de bir sınırının olduğunu bir kere daha hatırlatıyor. Ayrıca yorumların yoğunlaştığı bir söylem bize gösteriyor ki Bektaş’ın babasıyla konuşmasını yayınlamasına “şov” ya da “PR yapıyor” denilerek “ne yaparsa evinde yapması” gereken lubunyaya nasıl yaşaması gerektiği bir kez daha salık veriliyor.
Ekim’in ilk haftasında karşılaştığımız yerli ve milli transfobik haberler ve yorumlara, uluslararası bir destek de eski “destekçilerimizden” (ally) bir Başbakan’dan geliyor.
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, yakın zamanda ortaya atılan ve İngiltere’de transların hastanelerin erkek ve kadın koğuşlarında kalmasını engelleyecek tasarıya desteğini şu sözlerle açıklıyor: “İnsanların istediği cinsiyete sahip olabileceğine inancına zorlanmamalıyız. Bu olamaz, bir erkek erkektir ve bir kadın kadındır”.
Rishi Sunak konuşmasının devamında partisinin gay ve lezbiyen çiftlerin sivil birlikteliğini savunarak “aile” temasına çok önem verdiklerini vurguluyor. Bu söylemlerden aslında günümüzde çok yaygın bir tutumu görebiliyoruz: Artık birçok Batı ülkesinde haklarını kazanmış gay ve lezbiyen çiftlere bir şey diyemeyecekleri için yanlarında olarak ilerici gözükmek ve sanki LGBTİ+’dan T ayrılabilirmiş gibi trans haklarına “aile” teması altında karşı çıkmak.
Bu açıklamaları çölde vahâ bulmuş gibi sahiplenen kesim, zamanında eşcinsel evliliğe desteğinden dolayı söylediklerini bırakmadıkları bu “Batılı” zihniyeti şimdi “Bakın onlar da anladı” diyerek yere göğe sığdıramıyor ve adeta “işine gelince” deyiminin tanımı yapıyor.
Yurtdışına çıkmışken Beyrut’ta yaşanan gelişmelere de bir göz atalım. Ülkedeki ifade özgürlüğüne karşı bu hafta yapılan protestoda LGBTİ+ görünürlüğü için yürüyüşe katılan protestocuların dayak yediği videolar “sapkınlığa geçit yok” ve “elleriniz dert görmesin” gibi açıklamalarla nefret söyleminin Türkiye’nin en büyük ihracat kaynağı olup olmadığı sorusunu bizlere düşündürdü.
Dayak tehditlerinin yanı sıra ölüm tehditleri de akışımızdaydı. Twitter’da hatırı sayılır bir takipçiye sahip yazar Şevki Karabekiroğlu, lubunyaları pedofili olmakla suçlayan kervana katılarak LGBTİ+’lara idam cezası getirilmesi istediğini açıkladı. Açıklamaya fazla bir desteğin gelmediğini görmek “Bugün de ölmedik, şükür!” dedirttirdi.
Daha önce “Boş Yapma Abdülhamit!” lafıyla gönlümüze taht kurmuş, Filenin Sultanları’nın yıldız oyuncularından Ebrar Karakurt’un Lokomotiv Kaliningrad’a transfer olması üzerine Rusya’daki LGBTİ+ haklarının durumunu ima ederek hakaret içeren nefret söylemleri de bir bir paylaşılmaya başlandı. “Yiyorsa Fenerbahçe’de oynasın!” diyerek hem voleyboldan hem de insanlıktan habersiz, birtakım transfobikler trollük kisvesi altında işi en sonunda uluslararası diplomasiyle çözmeye çalışarak Vladimir Putin’e seslendi.
Bu haftaki önemli gelişmelerden biri de Meclis’in yeni döneme başlaması oldu. Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun Meclis’te CHP ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kadın milletvekileriyle bir toplantı düzenledi. Toplantı sonrasında yapılan basın açıklaması “EŞİTLİK ve ÖZGÜRLÜKTEN VAZGEÇMEDİK, VAZGEÇMEYECEĞİZ!” sloganıyla kadınlara ve LGBTİ+ haklarına saygı ve eşitlik talebini tekrardan duyurdu. Tabii ki bu da basın açıklamasına katılan partileri “LGBT’ci” olarak suçlayan paylaşımları beraberinde getirdi. “Meclis’te LGBT İttifakı” ifadesiyle aslında fena olmayan bir fikri dile getiren haber, eşcinsel evililik savunuldu gibi toplantının konusu olmayan iddialarla hatırı sayılır bir algı yaratmayı başardı.
Ayrıca siyasette söz üreten kadınların defalarca maruz kaldığı taciz tekrar etti ve erkekler, kendilerine güzel görünme borcu varmış gibi, muhalif kadınların “nasıl göründüğüne” dair değerlendirme yapma hakkı olduğunu sandı.
Evet sevgili lubunyalar, sinemada sporda; iç siyasetten dış siyasete LGBTİ+ nefret rüzgarının gürül gürül estiği ancak bir mücadelemizde bir dal bile oynatamadığı bir haftanın sonuna acısıyla tatlısıyla geldik. Yeni haftanın başlangıcının hepinize güllüm, şan ve şöhret getirmesini diliyor, bir sonraki TNK’de hepinizle görüşmek üzere diyorum. Hoşçakalın!
Direnerek, dayanışmayla.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.