
Söylenebileceklerin azaltılmaya çalışıldığı, kimi cümlelerin “ifade özgürlüğü” sınırlarında tartıldığı; 11. Yargı Paketi tartışmalarının gölgesinde
Söylenebileceklerin giderek azaltılmaya çalışıldığı, kimi cümlelerin “ifade özgürlüğü” sınırlarında tartıldığı; 11. Yargı Paketi tartışmalarının gölgesinde, karakteriyle ve sanatıyla büyük yankı uyandıran, cesaretinden ilham aldığımız Huysuz Virjin üzerine, tez çalışmasın ve süreci anlatması için Elif Cansu Gümüşpala ile söyleşiyoruz.
- Söyleşen: Şansal
Şansal: Cansu öncelikle seni tanıyabilir miyiz? Bu teze nasıl bir akademik ya da kişisel merakla başladın?
Cansu: Merhabalar, akademik ve kişisel meraklarım doğrultusunda uzun süredir estetik, sanat sosyolojisi ve tarih üzerine okumalar yapıyorum. Bu ilgim, Felsefe anadalı ve Siyaset Çalışmaları yandalımı Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde tamamlamamla derinleşti. Geçtiğimiz ağustos ayında Kanada’da, Victoria Üniversitesi’nde sosyoloji yüksek lisansımı bitirdim. Aynı zamanda kuir felsefe ve psikanaliz üzerine okumalarımı sürdürmekteyim.
Tez konuma karar vermem, aslında yüksek lisans sırasında aldığım bir tarih dersi sayesinde oldu. Kuir tarih çalışmalarına odaklanan bu derste, final araştırmamı Huysuz Virjin ve 2000’ler Türkiye’sinde sansür politikaları üzerine yaptım. Ancak Seyfi Dursunoğlu ve Huysuz Virjin’in performansı üzerine araştırmak ve söylemek istediğim çok daha fazla konu olduğunu fark ettiğimde, bu konuyu tez projesine çevirme kararı aldım.
Şansal: Huysuz Virjin gibi hem çok tanınan hem de tartışmalı bir figürü seçmek oldukça iddialı. Seni bu konuyu çalışmaya iten ne oldu?
Cansu: Evet, Türkiye sanat tarihinde çok özel ve önemli bir yeri olmakla birlikte, oldukça da tartışmalı bir figür Huysuz Virjin. Öncelikle, kendisinin benim için ayrı bir yeri bulunmakta. Ben çocukken, sunuculuğunu yaptığı Benimle Dans Eder Misin? programı evimizde sık sık izlenirdi. O zamanlar şakalarını çok anlamasam da enerjisi ve şarkıları çok ilgimi çekerdi. Severek izlerdim şovunu.
İleriki yıllarda, yaptığı şovun ne kadar değerli olduğunu daha iyi anladım. 2020 yılında Seyfi Bey’in vefat haberini duyduğumda çok üzüldüm. O dönem usta komedyenin ölümü, Türkiye medyasında büyük bir yankı uyandırdı. Siyaset ve sanat camiasında birçok anma yazısı yayımlandı. Ancak bazı ana akım gazetelerdeki haberler, Dursunoğlu’nun sanatını icra etme biçimini, özellikle kadın kılığına girmesini, eleştiriyor ve sanatçıyı yeriyordu. Bu okuduklarım, heteronormatif sınırlar dışında yaşayan azınlıklara karşı son derece muhafazakâr görüşlerin hâkim olduğu ve nefret suçlarının trajik biçimde yüksek olduğu bir ülkede, Huysuz Virjin'in popülerliği üzerine düşünmeme sebep oldu. Bunun üzerine, tezimin odak noktası da Huysuz Virjin ve ona has komedi tarzının 1990'lar Türkiye’sindeki popülerliği üzerine şekillendi.
Şansal: Peki tezini hazırlarken en çok hangi kaynaklardan beslendin? Bu konular Türkiye'de yeni yeni çalışılmaya başlanan konular. Arşivlere ulaşmak ya da videolar bulmak zor oldu mu senin için?
Cansu: Evet, kaynaklara ulaşmak araştırmamın zor bir parçası olmakla birlikte, çalışmanın kendisini de şekillendirdi. Başlangıçta, Huysuz Virjin’in Türkiye’de nasıl algılandığını incelemek için gazete ve magazin dergilerinde bir arşiv çalışması yapmak istemiştim, fakat Kanada’da bunu gerçekleştiremedim.
Bununla birlikte, kendisinin şovlarının tamamını yalnızca YouTube’da bulabildim. İlk başladığımda, yani tarih dersinde yazdığım makale için araştırma yaparken, çok az video klibine ulaşabilmiştim. Fakat şansıma, geçtiğimiz iki sene içinde farklı YouTube kanallarında Huysuz Show adlı şovun bir sürü bölümünün tam kayıtları yüklendi. Ben de bunu görünce, daha çok şovun analizi üzerine odaklanmak istedim. Tabii, Dursunoğlu ile yapılmış yazılı ve görsel söyleşilerden, gazete küpürlerinden de faydalandım. Yeri gelmişken, okuyucular arasında ilgilenenler için Katina’nın Elinde Makası adlı kitabı çok tavsiye ederim. Okuması çok keyifli ve akıcı bir söyleşi.
Şansal: Bu konuyu Türkiye'de değil, Kanada’da çalışmış olmanın sence çalışma sürecine nasıl bir etkisi oldu? Pozitif veya negatif etkileri oldu mu, ne düşünüyorsun bu konu hakkında?
Cansu: Açıkçası hem pozitif hem de negatif yanları oldu. Tabii, Huysuz Virjin Türkiye'de, içimizden bir figür. Türkiye'de olsaydım, daha çok kaynağa ulaşabileceğim için araştırmamı belki farklı şekillerde yürütebilirdim. Ayrıca, oradaki çevremle daha çok konuşur, daha derin bir tartışma ortamından faydalanabilirdim. Bununla birlikte, bu konuyu Kanada’da bir üniversitede çalışmanın en güzel yanı, Türkiye’den böyle değerli bir sanatçıyı yurt dışında tanıtabilmek oldu. Katıldığım konferanslarda Huysuz Virjin üzerine sunumlar yaptım, fotoğraflarını ve bazen videolarını paylaştım. İnsanların çok ilgisini çekti. Daha fazla araştırmak isteyenler de oldu; onlara farklı kaynaklar gösterdim. Bu, işin en güzel yanlarından biriydi.
Ayrıca farklı bir dilde ve farklı coğrafyalardan bir okuyucu kitlesine hitap ederek yazmak beni zaman zaman hem çok zorladı hem de çok geliştirdi. Konuyu anlatabilmem için benim de çok iyi bilmem, araştırmam gerekiyordu. Özellikle komediye odaklandığım için, esprilerin çevirilerini yapmakta zorlandım; bu konuda çevremden yardım aldım. Bir espriyi analiz edebilmem için bağlamı, kültürel öğeleri de çevirmem gerekiyordu. Bu açıklama süreci beni hep yeniden düşünmeye itti. Bazı düşüncelerim bu çeviri sürecinde şekillendi. Belki doğrudan Türkçe okura hitap etseydim, bazı şeyleri daha az irdelemiş olacaktım.
Son olarak önemli bir nokta da bu konuyu Türkiye’de çalışabileceğimden çok daha rahat biçimde çalışabilmem oldu. Gerek literatür tartışmasında gerek analiz kısmında politik konulara da değindim tabii ki. Türkiye’deki LGBTQ+ topluluğunun tarihi, heteronormativitenin dışında kalan sanatçılara bakış açısı gibi konular üzerine araştırma yapmam ve yazmam gerekiyordu. Türkiye'de cross-dresser olarak performans sergilemenin ne anlama geldiğini, baskın cinsiyet ve cinsellik normlarının dışındaki sanatçılara nasıl davranıldığını dikkate almaya çalıştım. Türkiye'de olsaydım, belki bunları daha çekingen bir şekilde ifade edecektim.
Şansal: O zaman biraz tezinin derinliklerine inersek, dönemin televizyon kültürü ve sansür ortamı düşünüldüğünde, sence Seyfi Dursunoğlu ve elbette karakteri Huysuz Virjin bu sınırların neresindeydi?
Cansu: Aslında tam da bu sınırların ortasındaydı diyebilirim. Özellikle 2000’li yıllardan sonra Huysuz Virjin, RTÜK’ün en çok dikkatini çeken figürlerden biri haline geldi. Şovu sık sık “genel ahlaka” ve “Türk aile yapısına” aykırı bulunduğu gerekçesiyle sansürlendi, çalıştığı kanallara çeşitli cezalar verildi. Hatta RTÜK tarafından ekranlarda “üçüncü bir cins” istenmediği açıkça ifade edildi. Bu nedenle, 2000’lerin ikinci yarısından itibaren Dursunoğlu’nu Huysuz Virjin karakteriyle çok az görebildik. Ancak bu sansür sürecine rağmen, Huysuz Virjin’in uzun yıllar boyunca hem sahnelerde hem de televizyon ekranlarında büyük bir ilgiyle takip edildiğini de unutmamak gerekir. Bana kalırsa, Huysuz Virjin toplumun kabullenme ve dışlama sınırının tam ortasında, bir “ara bölgede” konumlanıyordu.
Bir komedyen olarak Dursunoğlu, Osmanlı-Türkiye kültürel mirasından gelen zenne figürünü ve kanto geleneğini sürdürerek izleyicinin tanıdığı kültürel kodlarla bağ kurdu. Örneğin, 1980’lerde bir magazin küpüründe Huysuz Virjin’den “sahnelerin modern zennesi” olarak bahsedildiğini görebiliyoruz. Aynı zamanda, 1990’lar Türkiye’sinin güçlü biçimde heteronormatif yapısını da kendi bünyesinde taşıyordu. Dolayısıyla Huysuz Virjin’i, bir yandan kültürel sürekliliği temsil ederken diğer yandan politik bir başkaldırı potansiyeli taşıyan; yani gelenek ve direniş arasındaki o ince çizgide gidip gelen bir figür olarak değerlendirmek mümkün.
Şansal: Peki, komedyenliğe değinmişken, mizahın, cinsiyet ve iktidar ilişkilerini dönüştürme potansiyeline inanıyor musun? Böyle potansiyeli var mı sence? Böyle bir gücü var mı?
Cansu: Evet, bence mizahın sarsıcı ve eleştirel bir yapısı var. Alenka Zupančič’in deyimiyle altüst edici (subversive) bir yanı bulunmakta. Ancak komedi, karmaşık bir tür olarak, içinde bulunduğu yapıyı yalnızca onaylamak ya da reddetmekle sınırlanamaz. Zupančič’e göre komedinin başarılı bir şekilde işleyebilmesinin ön koşulu, bir noktaya kadar içinde bulunduğu politik ve sosyal yapıyla, değerlerle örtüşmesidir. Mizahın eleştirel niteliği aslında onun çalışma biçimiyle ilgilidir.
Örneğin Huysuz Virjin’in şovunda birçok heteronormatif öğe bulunur. Sadece tipleştirdiği “evde kalmış yaşlı kadın” imajı bile oldukça mizojinist bir tiyatral gelenek üzerine kuruludur. Fakat şovun içindeki birçok unsur, izleyiciyi daha eleştirel yerlere de götürebilmektedir. Bunu en çok tetikleyen durum, Huysuz Virjin karakterinin Dursunoğlu’nun bedeni üzerine kurulu olması ve bu durumun seyirciye sürekli espriler aracılığıyla hatırlatılmasıdır. Bu da onun mizahını çok katmanlı bir hale getirir.
Bir diğer önemli nokta, Huysuz Virjin’in şovundaki esprilerin bir özneyi hedef almaktan ziyade, komik bulunmasını sağlayan ahlaki ya da toplumsal değerleri de işleme sokmasıdır. Örneğin genel olarak, bir konuk sanatçı veya seyirci Huysuz Virjin’e “Çok sevgiliniz var, öyle duyuyoruz” diye takıldığında, Huysuz Virjin’in kolay kolay bunu reddettiğini duymayız. Huysuz Virjin genellikle durumu absürtleştirerek düzinelerce sevgilisi olduğuna değinir. Bu karşılık yalnızca “çok fazla erkekle yatan kadın” stereotipi üzerinden kurulmaz; aynı zamanda cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve ahlak arasındaki yerleşik ilişkilere dokunur. Seyircinin beklediği utanç ya da savunma tepkisi yerine, suçlamayı sahiplenip abartarak gülünç hale getirir. Bu performatif sahiplenme, hem cinselliğin hem de ahlakın temsil ediliş biçimini tersyüz eder. Tabii bu espriyi, kadın kıyafeti giyen bir erkeğin yapıyor olması da ayrı bir katman ekler. Yani kısaca, mizah hedef alınan özneyi değil, o özneyi yargılayan sistemi komikleştirir.
Şansal: Tez sürecinde seni duygusal olarak etkileyen ya da şaşırtan bir şeyler yaşadın mı? Bunları bizimle paylaşmak ister misin? Aklına gelen bir anı var mı?
Cansu: Genel olarak yazması da araştırması da benim için çok keyifli bir süreçti. Fakat elbette duygusal iniş çıkışlar da yaşadım. Huysuz Virjin’i izlemek başlı başına büyük bir keyifti; ama bir yandan da onun yıllar içinde yaşadığı sansür çatışmalarını, karşılaştığı zorlukları ve nihayetinde vefatını düşününce çok duygulandığım, hatta zaman zaman zorlandığım anlar oldu. Akademide, kendi hayatlarımızda da problematize ettiğimiz konular üzerine çalışmak hem çok besleyici hem de duygusal olarak yorucu olabiliyor. Bu tez süreci boyunca bunu sık sık hissettim diyebilirim.
Beni en çok şaşırtan şeylerden biri ise Huysuz Show’un kendisiydi. Aslında daha önce hiçbir bölümünü baştan sona izlememiştim; genellikle kısa kesitlerle karşılaşmıştım. Tüm bölümleriyle izlediğimde programın temposu, her bölümde ele alınan farklı konular ve özellikle müstehcen mizahın bu kadar merkezi bir yerde olması beni şaşırttı. Beklediğimden çok daha zengin bir içerikle karşılaştım. Bir yandan kahkaha attıran, diğer yandan düşündüren bir mizah anlayışı vardı. Bu, araştırmamı daha da derinleştiren bir keşif oldu benim için.
Şansal: Çok teşekkür ederim. Bu arada, okuyanlar için küçük bir bilgi, Cansu benim kardeşim olur, o yüzden şu an aslında kendi kardeşimle söyleşi yapıyorum. Buraya kadar okuduysanız yazıyı böyle küçük bir bilgiyi de öğrenmeye hak kazandınız:)
Cansu: Evet, aslında biz iki kardeş bu konuları sık sık konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bugün de biraz daha üsluplu ciddi bir şekilde sohbet etmiş olduk. Ben de, sana ve UniKuir’e iki yıldır çalıştığım konu üzerine konuşma ve paylaşma alanı yarattığınız için çok teşekkür ediyorum.