Bu protestolardan geriye nasıl bir ülke kalacak?
en baştan söyleyeyim: hepimizin nefes alabileceği bir ülke için lubunyaların nefes alması şart. yıllardır gaz, mermi, gözaltı yiyen; işkenceye ve kötü muameleye maruz kalan lubunyanın sesi, protestolarda “ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganına katılabildiğinde hepimizin sesi olacak. lubunyanın sesi duyulmadıkça bu karanlıktan çıkış mümkün görünmüyor. çünkü uzun zamandır söylediğimiz gibi, #hepimizhedefteyiz.
istanbul büyükşehir belediye başkanı ve chp’nin cumhurbaşkanı adayı imamoğlu’nun önce diploması iptal edildi, sonra gözaltına alındı. bunları takiben türkiye’nin her yerinde başlayan protestolar hızlıca kitlesel eylemlere ve direnişlere dönüştü. dönüştü dönüşmesine de, bu “kitle” nasıl dönüşecek? taşınan dövizlerde, atılan sloganlarda birçok talebi ve siyaseti görüyoruz: ırkçı, homofobik, ayrıştırıcı beyanlar dahil! neye, kime ve neden yöneldiği, anlaşılamayan genelgeçer talepler de cabası.
kendiliğinden ve ana muhalefetin çağrısıyla başlayan bu eylemlerde her kesimden vatandaş var. sokak, eylem tam da bu yüzden dönüştürücü olabilir. hiç karşılaşmayacağın gruplarla karşı karşıya gelebilirsin, direnmeyi, direnerek yaşamayı ve yaşatmayı öğrenebilirsin. fakat ankara’da şu ana kadar gördüklerim bununla sınırlı değil. ankara’da özellikle sol partilerin azalan, dağılan ve dar gruplaşan çağrıları, meydanların sesinin milliyetçi-faşist tonunu belirginleştirirken, dönüşen bir kitle değil, kitleye göre dönüşen meydanlar çıkıyor karşımıza.
türkiye siyasetinde sokağa çıkmaya devam eden, sokağın hâlâ protestolara açık olmasını sağlayan kürtler, translar, feministler bu protestolarda da görünürlük mücadelesi veriyorlar. meydanlarda saldırıya uğramamak için parti bayrak ve flamalarıyla eyleme gitmeyen siyasi partileri duydun mu? bayraklarını saklayarak alana gidip bayrağını cebinden hiç çıkaramayan lubunyaları? oysa iktidarın ana muhalefetin kazandığı istanbul’daki bir belediyeye kayyım atayabilmesi, muhalefetin ve “muhalif”lerin yıllardır kürt kentlerinde ve kampüslerde icra edilen kayyım rejimine gerekli tepkiyi vermemesinden kaynaklanıyor.
bunlar büyük dertler.
ama unutma, unutturmazlar, aile yılını ve varlığımızı hedef alan yasa tasarısı teklifini… iktidarın lgbti+ varoluşları hedef alan açıklamaları bizler sokakta direnirken devam ediyor. türkiye’nin her yerinden gelen videolarda ve emniyet ifadelerinde kadınların polis şiddetine, tacizine ve işkencesine maruz kaldığını görüyoruz. alanlarda bu şiddete karşı geniş bir dayanışmayı görebilen oldu mu? iktidarın baskısına, ülkedeki haksızlık ve hukuksuzluklara karşı düzenlenen protestolarda kaç tane döviz görebildik, aile yılına ve malum yasa tasarısına karşı? kaybettirilen, yaralanan ve katledilen transların öfkesini içine çekip onlar için de siyaset yapan kim var, lubunyalar dışında?
protestolar ve kampüslerdeki ders boykotları bitmeye yüz tuttuğunda, meydanların bize ne öğrettiğiyle baş başa kalacağız. tüm bunlar olurken. lubunya sevici, sen neredeydin? atılan milliyetçi sloganların, eylem komitelerine yapılan saldırıların, havaya kalkan ırkçı sembol ve bayrakların kaçı engellendi, ve eğer çok şanslıysak, kitlenin ne kadarı bu malum dönüşüme uğradı?
bir lubunya olarak protestoların içinde yer almak çok zorlayıcıydı. “ya hep beraber, ya hiçbirimiz.” “susma, sustukça sıra sana da gelecek” yıllardır bir şekilde tanıdığımız sloganlar. bu sloganların seslendiği kişiler, yani susmaması istenenler, sıra onlara gelince dönüp bize bu sloganları atmaya başladılar. türkiye’nin makbul kalabalıkları çoktan feda ettiklerinin yüzlerine “hep beraber” olmamız gerektiğini bağırdılar. sözde ezilenlerin cinsiyetçi ve ırkçı faşizan düşüncelerinin makbullüğünün yasaklandığını düşündüğü bir fantezi evreninde mi yaşıyoruz hepimiz?
hâlâ devam eden bu eylemler bir umut ışığı aslında. karanlıktan çıkmak isteyen ve çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kalabalıklar sokakta. tam da bu yüzden, durmadan ve tekrar tekrar “bundan sonra nasıl bir ülke?” sorusuna cevap vermeli, yarınımızı nasıl şekillendireceğimizi konuşmamız gerekiyor. iktidarın saldırılarına “makbul” karşılıklar vermeye çalıştıkça bu saldırılarda feda edilen kesimler çoğalacak. meydanlardaki kalabalıklar “biz onlar gibi değiliz” derse, “onlar” diye yabancılaştırılana, başta lubunyalara, olanlar reva görülecek.
oysa eylemlerin çoğunda tekrarlanan “hak, hukuk, adalet” istemleri ancak görünmez kılınanları görmekle, sesi kısılanları dinlemekle mümkün olabilir. bu karanlıktan ancak ve ancak toplumsal koalisyonu marjinalize edilmiş ve toplumdan sürülmüş grupları gözeterek büyütmekle çıkılabilir. yoksa karanlık hep aynı kalacak, yalnızca tonu değişecek.
yeniden deneyelim, bu sefer gerçekten hissedip anlayarak: ya hep beraber, ya hiçbirimiz.
gerek meydanlarda, gerek kurulacak gelecekte lubunyaların yeri için mücadele etmeyen herkesin bu düzenin devamında sorumluluğu var. gaz yedikçe niye diğerleri de yemiyor diyen, gözaltına alındıkça sadece kendinden olan için ses çıkaran, polis dayağı yiyen lubunya olunca işkence haberini görmezden gelen herkesten alacağımız var.
memlekette bu karanlığa on yıllardır çomak sokan lubunyalarla bir araya gelmek, onlardan öğrenmek gerekiyor. alınan forumlarda, gidilen eylemlerde, dillendirilen isteklerde ve meydanlarda direnişi daha kapsayıcı, umut verici ve kalıcı hale getirmek zorundayız.
unutma, lubunya varsa umut da var.
Çerez Politikası
Size en iyi hizmeti sunabilmek ve reklam çalışmalarında kullanmak amacıyla sayfamızda çerezlerden faydalanıyoruz. Sayfamızı kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz. Çerezler hakkında ayrıntılı bilgiye Çerez Politikamız'dan ulaşabilirsiniz.